Devrimci Güçler Genel Komutanı Haci Ehmed, Türk devletinin İdlib’e el koymak için uğraştığını söyledi.
Türk devletinin Şehba’da geliştirdiği senaryoyu İdlib’e tatbik etmek istediğini belirten Devrimci Güçler Genel Komutanı Haci Ehmed, “Çünkü İdlib bu şekilde kalırsa ilerde Efrîn’den QSD ve Devrimci Güçler yoluyla bir müdahale olabileceğini çok iyi biliyorlar. Şehba’da olduğu gibi İdlib’e böyle olası bir müdahalenin önünü kesmeye çalışıyorlar” dedi.
Türk devleti, 2011’den beri Kürt düşmanlığı odaklı Suriye’deki hakimiyet savaşını, 24 Ağustos 2016’dan itibaren çeteleriyle yetinmeyerek bizzat sahada yürütmeye başladı. Cerablus’la başlayan işgal harekatı Exterin, Rai, Mare, Ezaz, Bab alanlarına yayıldı. İşgalin birinci yıl dönümünde Türk devletinin gündeminde Şehba ve Efrîn için büyük önemi olan İdlib’e resmen el koymak var. Hem DAİŞ’e hem de Türk devleti ve bünyesindeki çetelere karşı sahada savaşan Devrimci Güçler (Ceyş El Siwar / Artêşa Şoreşgeran) Genel Komutanı Haci Ehmed ile Türk işgalini ve hedefindeki İdlib’i konuştuk.
Türk ordusunun Şehba alanının büyük bir bölümünü işgal etmesi birinci yılını dolduruyor. Türk devletinin Şehba’ya girişi nasıl oldu, bahanesi neydi?
Kendi ifadeleriyle ‘terör odaklarına karşı savaşmak ve oraları terör odaklarından temizlemek; kendilerini korumak ve sınırlarını güvenceye almak için’ DAİŞ’i de kullanarak işgal harekatını başlattı. Elbette bunun böyle olmadığı biliniyor. Türklerin hayalleri ve bu topraklarda gözleri var. Maalesef devrimle birlikte bir boşluk oluştu. Özellikle Erdoğan’ın başında bulunduğu hükümetin Suriye’de oluşan boşlukla birlikte sürekli burada bir yer edinme, elinde tutma veya burada kendilerine bir alan açma çabaları hep oldu.
Direk işgalden önce bazı gruplar aracılığıyla dolaylı bir biçimde kendine yer açma, alan edinmeye çalışırdı. Yıllar sonra görüldü ki vekalet savaşı fazla bir sonuç getirmedi; Türklerin üzerine yük olmaya başladı.
Bu kanıya varmalarını sağlayan eşik neydi?
QSD’nin Minbic’i kurtarmasıydı. Minbic’in kurtuluşu bir çok şeyi hızlandırdı. Minbic büyük bir odak merkezi ve halkaydı; DAİŞ’in çok güçlü olduğu bir yerdi. Minbic düştükten sonra Cerablus’un çok erken düşeceğini biliyorduk. Bunu Türkler de çok iyi biliyordu. Biz orada Cerablus’a girip kurtarsaydık QSD’nin elinde büyük bir alan ve güç oluşacaktı. Ondan sonra Türkler eğer girişmek isteseler bile aktif, güçlü olamayacaklardı, güç getiremeyeceklerdi. Bunu bildikleri için o zamana kadar yetiştirip geliştirdikleri terör odaklarına bile ihanet ettiler. Onları yıkma pahasına alana girdiler. QSD olarak Minbic’e girmeseydik Türkler Cerablus’a girmezdi ve giremezdi. Minbic buranın kilidi oldu. Hedef QSD’nin önünü tutmaktı.
DAİŞ Cerablus’ta hiç mi direnmedi?
Alandaki DAİŞ’in içinde Türk istihbaratı ve Türklere bağlı bireyler çoktu. Türkler buraya girerken çok fazla yorulmadı. Aslında bir devir-teslim oldu. Minbic’in işgalden kurtarılması 75 gün sürdü. Cerablus 2 saat içinde teslim edildi.
DAİŞ elemanları Cerablus’tan Kandura’ya yürüyerek geldi. DAİŞ bir anlaşmayla bütün alanı bıraktı. Uzun vadeye yayılmış bir istihbarat çalışmasının sonucu olarak devir teslim yapıldı.
DAİŞ’in kalesi olarak bilinen efsanevi Dabık beldesi bile teslim edildi. Buna Bab da dahil edildi.
Türkler Cerablus’a girerken biz burada operasyondaydık. Biz bir köyü özgürleştirmeye çalışırken 10 arabayı önümüze getirip patlatıyordu ama Türkler elini kolunu sallayıp şehirlere girerken DAİŞ tek bir kurşun atmıyordu. DAİŞ gücünün hepsini önümüze atıp Türklere alan açtı. Bu çok açıktı.
Türk devleti alana sadece DAİŞ’le mi anlaşarak girdi?
Türklerin buraya girmesi Rusya ile anlaşarak oldu.
Bu anlaşma neye dayanıyordu?
Halep üzerineydi. Çünkü çeteler merkezi odak olarak ekonomik, parasal, silah ve yaşamsal tüm desteği Türkiye hattından alıyordu. Türklerin bunların üzerinde vesayeti vardı. Bunu kullanarak Halep’i boşalttılar.
Türkler, Ruslar ve İranlıların anlaşmasıyla buraların Türklere teslim edilmesine göz yumuldu. Karşılığı Halep’te var olan direnişi kesmek ve onlara yol açarak rejime teslim etmekti. Türkler bedelini vererek Şehba’yı teslim aldı.
Hedef Efrîn ile Kobanê’nin birleşmesini engellemek. Zaten sonunda açık açık “Biz bir hançer vurduk”, “Biz büyük umutların önünü kestik” dediler. Sonuç itibariyle bugün Şehba’nın büyük bir kısmı işgal altındadır.
Bunu “Fırat Kalkanı” adıyla yaptı, şimdi “Fırat Kılıcı” adıyla hazırlanıyor. Bunun da bir bedeli var. Şimdi Ruslar ile pazarlık halindeler. Hedefleri ise İdlib.
Neden İdlib?
Çünkü İdlib’in de stratejik bir konumu var. Rejime karşı savaştırılan grupların ellerinde kalan tek merkezdir, bir büyük şehir olarak. Tüm radikal gruplar var. Birçok alanın üzerinde Türklerin etkisi var, çünkü desteğin hepsi oradan sağlanıyor. Şehba’da geliştirdikleri senaryoyu İdlib’e de tatbik etmek istiyorlar.
İdlib üzerinde nasıl bir senaryo hazırlığı var?
Rusların Efrîn ve Şehba’ya karşı oluşturacağı baskı ve saldırılara göz yumması karşılığında İdlib’te Heyet Tahrir El Şam’ı boğmak. Hesap bu. Ruslar bunu önerdi, İran da kabul etti. Çünkü İdlib bu şekilde kalırsa ilerde Efrîn’den QSD ve Devrimci Güçler yoluyla bir müdahale olabileceğini çok iyi biliyorlar. Şehba’da olduğu gibi İdlib’e böyle olası bir müdahalenin önünü kesmeye çalışıyorlar.
Peki Heyet Tahrir El Şam’ı boğamadılar. Bunu neden yapamadılar?
Cephet El Nusra, Türklerin DAİŞ’e yaptığından ders çıkardı. Cephet El Nusra bunu görerek birçok isim değiştirdi, liderlerinde değişiklik yaptı. Ruslar ve Suriye kendi güçleriyle İdlib’e giremezler. Türkler İdlib’i adeta Truva Atı gibi içten fethetmek istedi. Kendi içindeki ajanları ve O’na bağlı grupları hareketlendirerek içten vurmaya çalıştı.
Cephet El Nusra erken fark ederek onların üzerine yöneldi. Küçük grupların hepsini tasfiye etti. Kalanları ve Nurettin Zengi’yi yanına çekti. Nurettin Zengi’yi yanına çekebildi çünkü Zengi’nin zemini kaypaktır. Zengi İhvan-ı Müslüm örgütüdür. Ehrar-u Şam tabanı yarı yarıya El Kaide olan bir gruptur. Fakat Heyet Tahrir El Şam’a kayamıyor, çünkü Türklere teslim olmuş. Hala da teslim olmuş bir El Kaide grubu gibidir. Ne yaptı? Zengi’yi yanına çekti, o ve birkaç gurupla beraber Heyet Tahrir El Şam olarak bir koalisyon yaptı. Ehrar-u Şam’ı tarafsızlaştırdı, dışarıda bıraktı ve üzerine yöneldi. Ehrar-u Şam’ı bitirdi. Burada Heyet Tahrir El Şam çok güzel bir oyun oynadı. El Nusra şimdi Heyet Tahrir El Şam’dır. Türkler, Zengi’nin üzerine oynamak; rejim de Zengi’yi yanına çekmek istiyor.
Neden Türk devleti ve BAAS, Zengi üzerine oynuyor?
Çünkü Heyet Tahrir El Şam’ı içten vurmak gerekir, dıştan vurmak biraz zordur. Askeri olarak bir şehri ele geçirmek zordur. Biz Türklerden bahsettik, Türkler DAİŞ’le işbirliği içerisine girmeseydi, DAİŞ’in içinde ajanları olmasaydı burayı hayatta alamazlardı. Yani tüm gücünü de Şehba’ya çekselerdi bir bataklıktı onlar için. İdlib de öyledir.
İdlib’de ellerinde bir Zengi kalmış, Zengi üzerinde şimdi dolaplar dönüyor. Fakat şimdilik Heyet Tahrir El Şam güçlü konumdadır. Özünde Suriye El Kaidesi Cephet El Nusra’dır. Şimdilik Cephet El Nusra güçlü durdukça karşısındaki ittifaklar da boşa düşüyor.
İdlib’deki bu durum; Cephet El Nusra’nın böyle güçlenmesi Efrîn ve Şehba için yine Kuzey Suriye halkları açısından ne anlama geliyor?
İdlib’in konumu/durumu Efrîn ve Şehba açısından çok önemlidir. İdlib ile kapı komşuyuz. İdlib’de gelişecek olan olumlu veya olumsuz bir durum direkt bizi etkiler. İdlib’deki herhangi bir değişim, olumlu veya olumsuz bizi etkiler. Nusra da güçlense ilerde bizimle çatışmanın yolu açılır, Türk devleti de olsa ilerde bizimle çatışmanın yolu açılır. Bu nedenle İdlib konusunu önemli buluyoruz, oradaki gelişmeler bizi kaygılandırıyor. Dikkatle ayrıntılarına kadar takip ediyoruz. 24 08 2017
Kaynak: Ajansa Nûçeyan a Firatê