KNK´NİN DÜZENLEDİĞİI ULUSAL KONGRE CALIŞTAYI TOPLANTISINDA NOTLAR:
13-14 ve 15 Ekim tarihlerinde KNK’nin ev sahipliğini yaptığı Kürdistanlı siyasi partiler ve önemli şahsiyetlerin katıldığı üç günlük Kürtler arası bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantı Hollanda’nın Eindhover şehrine yakın tarihi bir otelde yapıldı. Üç gün sürdü. Otelin 300 kişilik toplantı salonu hınca hınç doluydu.
Katılımcı yelpazesi oldukça genişti. Doğu, Güney ve Güney Batı Kürdistanlılar yoğun katılım sağlamışlardı. Soranların tüm partileri oradaydı.Çok sayıda Soran aydınları her yandan toplantıya gelmişlerdi. KDP toplantıya temsilci göndermemişti. Fakat televizyon kanalları oradaydı ve üçgün boyunca çekim yapıp yayın yaptılar.Doğu Kürdistan ve Rojawadan da katılım oldukça yoğundu. Kuzey Kürdistandan siyasi parti olarak PKK ve KKP temsilcileri toplantıya katılmışlardı. Ve hatta Gürcistanlı, Ermenistanlı ve Rusyalı Kürt şahsiyetler kalkıp taaa oralardan Hollanda’ya gelmişlerdi. Avrupa’nın ise tüm ülkelerinden gelip toplantıya katılan siyasi temsilciler ve şahsiyetler vardı.
Bu yoğun ilgi ve katılım her bakımdan umut vericiydi. Toplantının moral düzeyi o nedenle oldukça yüksekti. Tüm katılımcıların gözlem ve kanaatlerini Şöyle ifadelendirmek yanlış olmayacaktır: Kürdistan siyasi partileri ve aydınları ortak amaçlarının farkındalar; Kürt Ulusunun karşı karşıya bulunduğu sıkıntıların büyüklüğünü biliyorlar, güçlerini birleştirmekten yanalar; başarı burdan geçer diyorlar; ve hatta bu anlamda geç kalınmış olmaktan yakınmaktalar ve biran önce ortak politikalar üreten, ortak mücadele eden bir düzeye ulaşılmasını istiyorlar.
O nedenledir ki, toplantı zamanın yarısı tek gündemli olan toplantının birinci bölümüne ayrıldı. „ULUSAL BİRLİĞİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER NELERDİR VE ULUSAL BİRLİK NASIL SAĞLANIR“ başlıklı gündem oldukça yoğun tartışıldı. Lehçeler arası dil anlaşmazlığı gibi bir sorunun varlığı ayrı tutulursa; tartışmalara katılım oldukça iyiydi. Herkes o kürsüyü rahatlıla kullandı ve anlatmak istediklerini anlattı. Gündemin ilk bölümünde söz alanlardan birisi de yoldaşımız K. Bilget’ti. Onun konuşmasının özeti yaklaşık aşağıdaki gibiydi.
“Sayın ve saygın kavga arkadaşlarım; çok değerli yoldaşlarım; şahsım ve partim (Kürdistan Kömünist Partisi kuzey)adına hepinizi saygıyla selamlarım.
………………..
Sizler, tek tek her biriniz Kürt ulusunun özgürlüğü için; sömürge zincirlerinin kırılması için en az ömrünüzün bir kısmını bu yolda harcamış insanlarsınız. Her şey bir yana, harcadığınız onca emeğin ve ömrün karşılığı olarak siyaseti iyi biliyorsunuz. Kürdistan’ın ve Kürt ulusunun tarihi hepinizin malumu. Mervani beyliğini, Mahabat deneyimini ve şu anki Güney Kürdistan Federe Devlet kazanımımızı ayrı tutarak söylüyorum: Medlerden bu yana Kürt halkı hep başkalarının köleleri olarak yaşadı… Dünyada bunun bir başka örneği yok gibi.
Bu tarihsel gerçekliğimizden dolayıdır ki; bizim sorunumuz; yani Kürt halkının ve ulusunun sorunu yalnızca şu anki sömürge zincirlerini kırmak ve özgürlüğünü kazanmak sorunu değildir. Ülkenin irade dışı dörde bölünmesi ve bunun yarattığı olumsuz ve ağır sonuçların giderilmesi meselesi de değildir. Düşmanların çokluğunu ve insafsızlıklarını her bir insanımız çok çok iyi bilir. Buna rağmen halkımızın onca ağır bedele katlandığını da bizler biliriz.
Değerli arkadaşlarım, değerli yoldaşlarım;
Ben Mama Celal şahsında tüm Kürdistan şehitlerini selamlıyorum.
Mesut Barzani şahsında %93 oranında bağımsızlığa evet diyen Güneyli kardeşlerimizin iradesi önünde saygıyla eğiliyorum.
Sayın Öcalan şahsında sömürgecilerin zindanlarında ömür tüketen tüm özgürlük savaşçılarına selamlarımı gönderiyorum. Ve diyorum ki;
Dünyanın merkezinde yaşıyor sayılırız. Çok çok değerli bir coğrafyada ikamet ediyoruz.. İnsanlığın bilinen tarihinden beri bu toprakların kadim halklarındanız. Yaklaşık ve tahmini kırk milyon gibi büyük bir nüfusa sahibiz. Ama bir kısmımız Fars devletinin, bir kısmımız Türk devletinin, diğerlerimiz Arap devletlerinin boyunduruğu altında yaşıyoruz. Ve bu durum binlerce yıldır sürüyor.
Bizler her birimiz kendi kendimize sormalıyız: Medlerden bu yana, yani ikibin küsür yıldır Kürtler lehine hiç mi hiç konjöktürel durumlar ortaya çıkmamıştır? Çok çok eskiler bir yana. Birinci ve ikinci Dünya savaşları ortamlarından yararlanamadığımız daha dünün olaylarıdır. (1920 li yıllar koşullarını değerlendirmek isteyen Ali Şer ve Mahabatı kuranları ayrı tutuyor ve saygıyla selamlıyorum) 1950 – 1980 yılları arasında onlarca ulusal kurtuluş savaşı başarıyla noktalandı. Şu an üçüncü dünya savaşının değişik bir versiyonu Kürdistan ve çevresinde yaşanıyor. Bu savaş ve kaos ortamından da sömürge zincirlerini kırarak çıkmaz isek eğer, onlarca, belkide yüzlerce yıl daha kaybedeceğiz. Bunun vebali ve sorumluluğu çok çok ağırdır ve bu vebal ve sorumluluk tüm Kürdistan siyasetçilerinin omuzlarındadır.
Meşhur fıkrayı sanırım hepiniz bilirsiniz. Bilmeyenler olabilir diye özetleyelim: “Cehennemde ve Kürtlerin cezalarını çektiği AZAP kuyularında Zebani denen nöbetçiler yokmuş. Neden Zebaniler bu kuyuların başında yoktur; sorusunun cevabı ise şuymuş: Onlar kuyudan çıkmak isteyeni zaten kendiler ayaklarından tutup geri çekiyor ve engelliyorlar.”
Bu fıkrada küçük, ama önemli bir düzeltme yapılmalı. “KÜRTLER” yerine “Kürt siyasetçileri denirse, o zaman haklılık payı vardır.
En son Güneydeki kardeşlerimizin “Bağımzsızlık referandumu” öncesinde de gördük ki, Kürt siyasetçiler birbirlerinin paçalarından tutup aşağı çekme tavır ve tutumlarını hala ve israrla sürdürüyorlar. Can ve kan düşmanı İran ve Türkiye yönetimleri, konu Kürtler olunca hemen biraraya gelebiliyorlar. Yarın Rojawa’daki Kürt kazanımlarını yoketmek için Esat ve Tayip Erdoğan aynı masaya otururlarsa hiç şaşmamalıyız. Irak ve Türk askerleri Habur civarında ortak tatbikatlar yapıyor şu sıra.. Ama biz; hala birlik olamıyoruz. Hala bir kollektif ortak akıl yaratmaktan uzağız. Hala ortak yasallıklarımızı oluşturabilmiş değiliz.
Bunca düşman karşısında tek tek başarılı olamayacağımızı birbirimize söylememiz bile abestir. Hepimizin ortaklaşabileceği iç hukukumuzu tartışabilmeliydik keşke. Gönül istiyorki, ulusal birliğin önündeki engeller yerine iç işleyişimizin kurallarını olgunlaştırma tartışmaları yapıyor olabilseydik.. Keşke diplomasi çalışmalarımızın eksiklerini tartışabilseydik. Ortak dert ve sıkıntılarımız konularında ortak politikar üretmeden, o ortak politikaları birleşik. gücümüzle ve tüm enerjimizle hayata geçirme kavgası vermeden ulusal ve sınıfsal özgürlüğün kapısını aralayamayız.
Bunları sizlere, sizlerden özür dileyerek söylüyoruz. Çünkü sizler bunların hepsini ve daha fazlasını biliyorsunuz. Fakat izininizle ve yine bildiğiniz bir başka sorunumuza parpak basmak istiyorum.Ulusal birliğin önünde yalnızca siyasi güçlüklerimiz bulunmamaktadır. Sosya sorunlarımız da var. Özet vurgularla yetineyim. Ezidi kardeşlerimizi daha yeni yeni bağrımıza basıyoruz. Zazalarımızın büyük çoğunluğu Alevidir. Alevi kardeşlerimiz Şafiilere güvenmiyorlar. En yakın olan Kurmançlar ve Soranlar bile birbirlerini iyi anlayamıyorlar. (Dil olarak) Birbirimize istek, dilek ve görüşlerimizi doğru dürüst anlatamaz ve anlatılanları anlayamaz isek; proplemimiz sanılanlardan da büyük demektir. Ve sizler benim bu verdiğim örnekleri çoğaltın ve alt alta sıralayın lütfen.
……..
Yeniden sizleri selamlıyorum ve başarılar diliyorum.”
KNK toplantısının ikinci bölümünde rutin işlemler gerçekleştirildi. Rapor okunması, lehte ve alyhte konuşmalar gibi. KNK’ye yeni katılan üyelerin kabulu ve yemin etmeleri gibi. Dilek ve temenni konuşmalarını da o rutinler arasında sayabiliriz.
Dört televizyon canlı yayın yaptığı için, toplantının haber yanı sanırız biliniyordur. Komüsyon raporları ve sonuç nildirisi de sanırız en kısa zamanda kamuoyuna duyurulur.