“….. TUZ KOKARSA NEYLERSİN?”
Kısa bir ön not: Tarihi yaklaşık belli bu tarihsiz yazı 1994 başlarında yazılmış. El yazması halini dosyalarımın birisinin arasında buldum. Yazı, o zaman haftalık NEWROZ gazetesin de yayınlansın diye yazılmıştı. Ama sansüre uğramış ve okura ulaşmamıştı. Güncelliğini koruduğu kanısındayım. Virgülüne dokunmadan…
Öncelikle bir hatırlatma yapalım: Newroz’un (haftalık olanın) 8. Sayısında DEP (Demokrasi Partisi) ile ilgili, Hasan Toprak imzalı; “DEP VE YENİ ARAYIŞLAR” başlıklı bir makale yayınlanmıştı.Eğer eleştiri denecekse, söz konusu makale de DEP, DEP içerisindeki çeşitli eğilimler ve isim verilmeden ben eleştiriliyordum. Bu yazıyı o zaman yazmayı düşünmüştüm. Çünkü makale, iç tutarsızlıklarının, bilgi eksikliğinden doğan maddi hatalarının yanı sıra işi çamur atmalara kadar götürmüştü. Buna rağmen, yanlış yorum ve anlayışlara yol verir endişesiyle bugüne kadar karşı bir yazı yazmadım. Ne var ki, bu kez Haydar Murat imzasıyla ( aynı kişi) Newroz’un 14. sayısında “HEDEFLENEN PARTİ HADEP OLABİLİR Mİ?” başlığıyla ikinci bir yazı yayınlandı. Yanlış ve sakat mantıkda israr edildi. Benim için de cevap vermek kaçınılmaz oldu.
Söz konusu yazılarda DEP’in daraldığı ve tıkandığı tesbitinde bulunuluyor.Tek başına ele alındığında bu tesbit doğruya çok yakındır. Ancak, olgunun bütünden koparılamayacağını da her aklı başında ki insan bilir. Yazılarda DEP’in daralmasının nedenleri olarak şunlar belirtiliyor: “1-Parti kuruluşlarının (DEP’in yedeği olarak HADEP kurulduğu için çoğul kullanılıyor.) yeterince tartışılmayıp aceleye getirildiği; 2- Rejime karşı sosyal eleştiri yapılmadığı; 3-Emperyalizme karşı tutum alınmadığı…” Bu üç şık her iki yazının da ortak noktaları olarak ele alınmış. Sonra lütfedilip 14. Sayıda “ Devletin DEP ve kitlesine yönelik saldırıların da etkisi (DEP’in daralmasına) olmuştur” denmiş.
Her iki yazıda da tesbitler yapmaya ağırlık verilmiş. Doğru sonuçlara ulaşabilmek ve doğru önermelerde bulunabilmek için doğru tesbitlerde bulunmak elbette gereklidir. Ancak, yetersizliklerden ve yanlışlıklardan kurtulmak için tesbitlerin önem ve öncelik sıralamasını iyi yapmak gerekiyor. Asıl konulara geçmeden şunları da öncelikle vurgulayalım: Sağlıklı bir yaklaşıma ve iç tutarlılığa sahip olmak gerekiyor. Yetmez; doğru ve yeterli bilgi de şarttır. Olgunun özgünlüğünü genelden koparmamalı ama, görmezden de gelinmemelidir. Tüm bunlarla birlikte ve öncelikle, öznellikten uzak olunmalıdır.
Biliniyor ama, biz bir kere daha hatırlatalım: DEP sürekli devletin toplu imha saldırılarının hedefi oldu. Yazarımız bu imha saldırılarını görmezden gelememiş ama, olabildiğince HAFİFE almış. “…etkisi olmuştur.” la geçiştirmeye çalışmış. Yazar kendisini yer yer öznelliğe boğmuş. Hatta yeterli bilgiye sahip olmadığı konularda kesin yargılarda bulunmuş. En önemlisi, konunun özüne ilişkin anlayışı sakat. Eleştirilerini çamur atmalara kadar vardırmış. Kısa kimi örneklemeler:
8. sayıdan bir paragraf; “Kimileri ise, birlik sürecinde temsil ettikleri eğilimlerin politikalarından çok kendi şahsi yönelişlerini öne çıkararak bir başka cepheden sorunların büyümesine katkıda bulundu.” Bu paragraf cümleyi (benden başka) anlayan bir okurun olduğunu sanmıyorum. Kimler, bu “kimileri”? Hangi “şahsi görüşlerini öne çıkar”mışlar? Ne veya neler yapmışlar ve “sorunların büyümesine” neden olmuşlar?
“Kimileri” ile kast edilenlerden birisi benim. Yukarıda sorduğum soruların ise hiç birisinin yanıtı yok.Çünkü yazılanların gerçekle hiçbir ilgisi yok. Yazar açıkça çamur atmış. Bile bile… Çünkü öznel davranmış. Çünkü, DEP ve DEP çalışmalarıyla hiç ilgisi olmayan, okurun bilemeyeceği nedenlerle biriktirdiği tepkisini dışa vurmuş. Böyle yazarlık, böyle politikacılık olmaz.
Örneğin, bizim anladığımız anlamda politikacı, olmayanı var gibi göstermez. Buradan açıkça soruyorum yazara: Herhangi bir DEP politikan var mı? Var diyebilir misin? Bununla ilgili dört satırlık bir belge gösterebilir misin?
Bu soruların cevaplarının olumsuz olduğunu ikimiz de iyi biliyoruz. Peki ben, olmayan politikayı nasıl bir kenara koyarda şahsi yönelişlerimi öne çıkarabilirim? Ayırt etmeksizin söylüyorum: Bana bir kişi de olsa, bir DEP’li bulun ki, “Kemal Bilget, DEP’te sorunların büyümesine katkıda bulundu” desin. Bulun ve bende yazar haklı diyeyim.
Buraya kadar yazdıklarım, asıl önemsediğim ve öncelik verdiğim konular değildir. Asıl önemli olan, yazarın yazılarındaki temel yaklaşım ve baş vurduğu yöntemdir. Bu iki olguyu iç içe ele almaya çalışacağım.
Yazarın birlik anlayışı sakat. İçinde bulunduğumuz koşullarda ( 93- 94 yılları. 17 bin faili meçhulin yaşandığı yıllar.) birliğin gerekliliğini açmak anlamsızdır. Sayın yazarsa şu cümlelerle birliğe nasıl baktığını ortaya koymuş: “… Yasal bir partide yer almanın olmazsa olmaz …olup olmadığını tartışalım.” DEP kasdedilerek söyleniyor: “ … ayrılma gerçekleşirse saflardan birinde yer almak gibi bir aceleci yönelişe girmeyeceğiz.” Ve her iki yazıda da DEP; Türk sol çevreleriyle birlik sağlamak için gerekli çabayı harcamamakla eleştiriliyor.
Dikkat edilirse, utangaçca DEP’ten ve HADEP’ten çekilelim deniyor. En iyimser yorumla bunun anlamı şudur: Ya hep, ya hiç! Asgari hep; Kürt sol çevrelerinin birliğidir. ( DEP dışında kalan Kürt solu yoktu.) Azami hepten kasıt ise Türk solunun birliğe katılmasıdır. Yazar, Türk solu ile birliğe özel önem veriyor. Türk solu birlik içerisinde yoksa biz de olmayalım düşüncesi utangaçca dile getiriliyor. Bu anlayış yanlışlığı “DEP ve HADEP’in kuruluş süreçlerinin tabanda ve Türk sol çevreleriyle tartışılmadan aceleye getirildiği..” eleştirilerinde de kendini açığa vuruyor. Sanılıyor ki, tartışmanın uzatılması bir çok sorunu çözer. Sanılıyor ki, uzun uzun Türk sol çevreleriyle tartışılırsa birlik sağlanır. En azından DEP’in birliği korunur.
Hatırlatalım: Türk solu 87-88 den beri yasal bir partide birlik sağlamayı tartışıyor. Altı yılda katettikleri yol ortada. Altı yıl da biz mi onlarla tartışalım? Kaldı ki, Türk sol çevrelerinin gündeminde bizimle ( Kürt solu ile) birlik sorunu da yok. Buna rağmen, yeterli olmasa da birlik çağrı ve çabası DEP cephesinde var.
DEP’ten ayrılanlar mı? Ayrılanlardan bir kesimi kendisini “SAĞ” olarak tanımlıyor. Bu nedenle ayrıldılar. Diğer kesim ise ağır iç tartışmalar ve dağılmalar yaşıyor. Bu durumda, ‘’DEP’te birlik korunamadı’’ eleştirisinin bir anlamı var mı? Kürt sol çevrelerinin (illegal alanda) cephe tartışmaları bir yıldan beri sürüyor. DEP’teki kadar bile yol alınamadığını hatırlatayım. DEP, bugüne kadar Kürt siyasetinde sağlanmış en geniş birlikteliktir. HADEP’de öyledir. En uzun süre yaşayandır da. Niye gerekli dersleri çıkarmıyoruz? Dersleri hep hayalhanemizden ve kitaplardan mı çıkaracağız? Ama ben şundan eminim: DEP, rahat çalışma ortamı bulabilse idi, rüzgarı güçlü olacaktı. Ve Haydar Murat gibilerin yelkenlerini DEP rüzgarları şişirecekti (!)
Haydar Murat’ın kimi cümle ve paragrafları var ki, insana, sayın yazar uzayda mı yaşıyor acaba dedirtiyor. Örnekler:
“DEP, rejime karşı sosyal eleştiri yapmıyor” muş. “ REFAH partisi DEP’ten daha solcu”ymuş. El insaf! Eleştiriye eyvallah! Ama çamur atmaya ne demeli? Sayın yazar; DEP, rejime karşı sosyal eleştiri görevlerini yerine getiriyor. Ve eleştirilerine uygun da davranıyor. Sizler, Zonguldak mitingine bir gözlemci bile göndermezken, DEP en üst düzeyde mitinge katılım sağlıyor. Türkiye işçi sınıfı kendi bayramına itibar etmezken, DEP onbinlerle 1 Mayısa katılıyor. Hükümetin “Demokrasi Paketi”yutturmacasına anında karşı çıkıyor. VE EN ÖNEMLİSİ; REJİM PARTİSİ OLMAYI; TÜM SALDIRILARA RAĞMEN KABUL ETMYEN PARLEMANTODAKİ TEK PARTİDİR. DEP’in yapamadığı, yapmak için fırsat bulamadığı ise; eleştirdiği sosyal sorunlarda somut alternatifler ve projeler üretememesidir.
REFAH’ın solculuğuna gelince, buna kıçıyla güler herkesler. DEP’e çamur atmaktır bu. Bu vesileyle hatırlatalım: Bugün Türkiye’de solculuğun, demokratlığın, komünistliğin ve hatta insan olmanın bir ölçütü vardır: O da, Kürt sorununda savunulan anlayış ve takınılan tutumdur. Refah, ne deyip ne yapmaktadır?
Haa, birde DEP “ Anti emperyalist” değilmiş. Hem de gerekçesiz söyleniyor bu söz. Ben DEP yöneticisi olarak, İncirlik’te üstlenmiş “Çevik Güç” konusu hariç, DEP’in yetkili kurullarının emperyalizme karşı tutum almaktan kaçındığına hiç tanık olmadım. Sizin tanıklığınız var mı sayın yazar?
Bu kadarı da fazla dedirten bir başka örnek: “Kimileri, politik eğilimlerinin çıkarlarını ( DENG çevresinden söz ediliyor) ülkenin / halkın genel politik çıkarlarının hep karşısına diktiler. Oylamalarda çoğunlukla tarafsız kaldılar”. (8. Sayı) El insaf sayın yazar! Hangi DEP toplantısına katıldınız da, kast ettiklerinizin oylamalarda çoğunlukla tarafsız kaldıklarına tanık oldunuz? Biz birlikte çalışıyoruz ve ben biliyorum: O arkadaşlar hiçbir oylamada çekimser oy kullanmadılar. Bu bilgisiz ve desteksiz yazmanın amacı ne ola ki?
Bozuk saatte günde iki kez doğruyu gösterirmiş ya, yazar da “Kimileri, politik eğilimlerinin çıkarlarını ülkenin / halkın genel politik çıkarlarının hep karşısına diktiler” gibi doğru bir cümle kurmuş. DENG’cilere laf atmak için kurulmuş bu doğru cümle, beni kendi sınırlarımın dışına itti. Yazar ne der bilemem… DEP’in çeşitli kademelerinde çalışan tüm yoldaşlarım ve tüm Newroz çalışanları tanıktır; yazar hepimizin huzurunda ve kerelerce, “DEP’te olmakla bizim çıkarımız ne? Biz niye DEP’teyiz? “ vb gibi soruları defalarca hepimize sormadı mı? “BİZ”le kast edilen kimdi? Ülke miydi, halk mıydı? Bir insan ancak bu kadar tutarsız olabilir. Aynı anlayış senin için mübah, başkaları için günah mı? Böyle bir anlayışın sahibi nasıl olurda “DEP’te ciddi umutlarla yer alan devrimci- demokrat unsurlar, grup/ grupçuklar çiğ tutumlar nedeniyle giderek (DEP’ten) koptular” deme hakkını kendisinde görür?
Yazmanın kendisi bir sorumluluktur.Çala kalem yazılmaz. Birilerine küçümseyerek “grupçuk”, “güç değillerdi”, “ yok olmamak için birlik sürecinde yer aldılar” vb denilerek birliğe hizmet edilmez. Dahası, birileri de kalkar adama kimi sorular sorar. Hem de rakamlarla… Demegojisiz yanıt isterler. Unutulmasın: Politikacı nerede ne söyleyeceğini ve ne söylemeyeceğini bilendir.
Kısa bir ara not değinmesi: Yazara göre HADEP, Şerafettin Elçi’nin parti kurma girişiminin önünü kesmek için kurulmuşmuş. DEP kapatılmak isteniyor eyyyyy sayın yazar! Hem birilerinin parti kurmasının önünü kesmek kimin haddine! Bunun yaşanmış bir örneği var mı? İster sola, ister sağa bakılsın, devletler bile bu alanda engelleyici olamamıştır. Ama yazarımız kafaya koymuş: Küçük düşünmekte ve birilerine çamur atmakta israrlı…
Sapmalar, komünist hareketin tarihinde zaman zaman görülmüştür. Zararları da büyük olmuştur. Hayalhanemizde kendimize özgü dünyalar, gerçek hayatta kendimiz için “gettolar” oluşturabiliriz. Ama bunlar, gerçek yaşama uymaz ve onun ihtiyaçlarına cevap vermez. Öznellikler ve azlıklar birileri için tatmin edici olabilir. Fakat bunların, bugün ciddi bir muhalefet, yarın ise iktidar olmak isteyen altarnatif politik haraketler olmaları mümkün olmaz ve bu haraketlerin halk için bir anlamı da olmaz.
Temel doğrulardan sapmamak ve büyük düşünmek gerekiyor. Darlık ve sekterlikleri, doğmatik yaklaşımları ve “sol çocukluk hastalıklarını” çoktan geride bırakmış olmalıydık. Aktif müdahale gerektiren toplumsal süreç karşısında edilgenliği yol olarak seçmemeliyiz. Saldırılar ve olumsuzluklarla karşılaşınca kazanılmış mevzileri terk etme anlayışına pirim vermemeliyiz. Meşru- açık alanda bile olsa, politik mücadeleyi partisiz sürdüremeyiz. Doğru bile olsa, yalnızca tesbitler ve eleştiriler yapan olmaktan çıkmalıyız.
Son ve temel nokta: 1994’ün ilk dört ayında DEP yüzlerce yabancı konuk ağırladı. Bu, devletler düzeyini aşan bir diplamatik yoğunluktu. Tüm konuklara, DEP’in 1994 yılının ilk dört ayında uğradığı saldırıların özet dökümü yazılı olarak sunuldu. Kendilerine verilen dosyaları okuyup bilgilenen tüm heyetlerin (İki Alman SDP yetkilisi hariç) bize söylediklerinden birkaç söz: “SİZLER SİLAHSIZ GERİLLALARSINIZ. ÖLÜM KORKUSUNU YENMİŞSİNİZ. BU KOŞULLARDA POLİTİKA YAPMANIZ VE AYAKTA KALMANIZ, HAYRET VE HAYRANLIK VERİCİ.” vb.
Uzayda yaşamayan, beynini kilitlememiş herkesler, DEP’in hangi koşullarda politika yaptığını bilir. Günlük basını izleyen herkes, DEP’in karşı karşıya olduğu güçlükleri görür. Ve böyle birisi bir gün, neden DEP’in giderek daraldığını yazmaya kalkarsa “… azgın devlet terörünün ve tırmandırılan şovenizim dalgasının da ETKİSİ OLMUŞTUR” diye yazmaz. Asıl ve belirleyici nedeni hafifsemez. DEP’in daralmasının asıl ve belirleyici nedeni ‘’Türk devletinin azgın devlet terörüdür; bu teröre ses çıkaramayanlar da onun suç ortağıdır’’ diye yazar.
Çünkü herkesler bilir ki; DEP’li olmak ateşten gömlektir. İnsan ne zaman ensesine kurşun sıkılacağını bilemez. Üstelik savunmasızken… DEP’linin kendisini saklama/ gizleme olanağı yoktur. Yaşamı ise yaşamsal tehlikelerle doludur.
Yine bilinir; bu koşullarda akın akın kitleler DEP’e gelmez. Bir avuç sorumlu ve yürekli insan dışında herkesler DEP’e uzak dururlar. Çünkü korkmakta haklıdırlar. Ve bu koşullarda DEP’in daralması eşyanın tabiatı gereğidir.
Kürt sorununu dünyaya duyurmuş birkaç olgudan birisi olan DEP’in nitelik olarak küçülmemesi önemlidir. Bunu önleyecek olanlar ise görünür yanıyla Haydar Murat yada Hasan Toprak gibilerdir.
Fakaaaaatttt; “Deri kokarsa tuzlarsın. Tuz kokarsa neylersin?” Ne yazık ki tuzdan kokular yükseliyor. Kokan tuzla deri terbiye edilmez.
Mayıs 1994
Kemal Bilget