Gazete Patika’da yayınlanan S. Çiftyüreğin ”Siyasal iktidar mücadelesinde pratiği söylemin önünde geliştirebilmek!” başlıklı yazısında ÖSP III. Genel Kongresi’nin Kasım 2018’de yapılacağı açıklanıyor. Ardından ÖSP Parti Meclisinin Temmuz 2016 toplantısında aldığı karara yer veriliyor. Konu “ÖSP isminin Partiya Komunist a Kurdistan olarak değiştirilmesi”.
Yazar ÖSP’nin III. Genel Kongresi’nde yapacağı isim değişikliğini KKPlileşmek; kendi program ve tüzüğünü değiştirmeyi ise , KKP program ve tüzüğünü değiştirmek ”sayıyor”. Hakkını yemeyelim; sayın Başkan yazısının hiçbir yerinde açıkça ”KKP programını değiştirmek” sözlerini telaffuz etmiyor. Ya ”program ve tüzüğü değiştirmek” diyor; ya da ”ÖSP program ve tüzüğünü değiştirmek” diyor. Ona göre ÖSP III. Kongresinde isim değişikliği yapıp KKP ismini alınca zaten KKP olacak; dolayısıyla KKP program ve tüzüğü de otomatikmen değişmiş olacak. KKP program ve tüzüğünü ÖSP kongresinde değiştirme hakkı yazıda açıkça söylenmese de; içeriğinde mündemiç.
ÖSP ad değiştirmekle KKP olmaz. Bir şeyin adını değiştirmekle o şey, olduğu şey olmaktan çıkmaz. Makyaj çirkinliği örter, ama ortadan kaldırmaz.
KKP son iki yılda iki kongre, bir konferans yaptı; her seferinde bu bayın KKP feshedilsin gayretlerini hezimete uğrattı.
KKP kongresinin üçte iki oy çoğunluğuyla partiyi fesh etme, başka partiyle birleştirme, program ve tüzüğünü değiştirme hakkı var. Fakat son iki kongrede bunların hiçbirini yapmadı.
Ama ÖSP Başkanı bu hakkı kendisinde buluyor. Çünkü kendisini ve partisini KKPli sayıyor! Gülmeyin, ”kendisini parti üyesi sayan herkes parti üyesidir” biçimindeki saçma fikirin RSDİP II. Kongresinde Martov tarafından savunulduğunu hatırlayın yeter. 2011’de üyelik de dahil KKP’deki tüm sıfatlarından istifa etmiş; ama yine de kendisini KKPli sayıyor!
”BAĞIMSIZLIĞA GÖRE KONUMLANMAK, FEDERASYON MÜCADELESİNİ GELİŞTİRMEK!”
Yazar ”ÖSP programı”nda ”“ulusal” ve “dini azınlıklar” tabirlerini çıkarmak gibi bazı ufak tefek değişiklikler” dışında bir değişikliğe, yani programda bağımsızlık hedefine yer vermeye, bu hedefi ”yakın hedef” almaya gerek görmüyor. ”Temelde bir değişikliğe gerek olmadığına” inanıyor. ”Temel strateji açısından, ÖSP’nin mevcut programı, bağımsızlığa açıktır” diyor [Açık olduğuna göre bunu daha ”açık” halde, adını koyarak anmaya gerek yok!]. Arkasından ”bağımsızlığa açık” programın ”bağımsızlığa kapı aralayan tespit ve hedefleri” taşıdığını göstermek üzere ÖSP programından alıntı yapıyor.
Yazar lafı eveleyip geveliyor programda bağımsız devlet talebine açıkça yer vermekten kaçınıyor; ”pratikte bağımsızlığa göre konumlanalım; ama programda ona yer vermeyelim” diyor; tıpkı güneydeki KDP, YNK gibi davranalım; ya da takkiye yapalım demeye getiriyor. Zira ona göre halihazırdaki ÖSP programı zaten ”bağımsızlığa açık”, programın belirlemeleri zaten ”bağımsızlığa kapı aralayan tesbit ve hedefler” içeriyor. O halde bağımsızlık talebini programa açıkça sokuşturmanın; fincancı katırlarını ürkütmenin ne lüzumu var! ”Mesele söylemde değil konumlanmadadır”. Program nedir ki? Söylem! [”Siyasal iktidar mücadelesinde, Kürdistan’ın dört parçasının yüz yılı aşan ulusal özgürlük mücadelesi, söylem (program) ile pratiğin diyalektiği incelendiğinde, ders çıkaracağımız zengin deneylerle doludur.”]
Peki programda ”temelde bir değişiklik” yapılmayacak; ”bağımsızlık” talebi, mevcut ÖSP programında ona ”kapı aralayan” bazı belirlemeler zaten bulunduğundan ötürü yeni programa alınmayacaksa üç senedir ”Bağımsızlık mı, Federasyon mu” tartışmasını neden yapıyorsun? ”Bazı ”ufak tefek değişiklikler” için mi?
”Bağımsızlığa göre konumlanmak” göz boyamaya dönük boş laf; onu geçelim. ”Federasyonu öne çıkararak güncelleştirmek”ten kast edilen, yeni parti programında, eski formülasyonu yeni kılıf altında tekrarlamak demek. Tercümesi: Yazarın program kavrayışında ”bağımsızlık” talebine yer yok; ”konumlanma”da ise istediğiniz kadar ”bağımsızlık” diye haykırabilirsiniz!
Programa federasyon yazarsınız; fakat ”konumlanmada” en yüksek perdeden tumturaklı bağımsızlık nutukları çekersiniz; birileri pirelenirse duruma göre ”programımızda bağımsızlığa zaten yer yok ki” dersiniz; bunu yutmaz da ”iyi ama her yerde bağımsızlığa göre konumlanıyorsunuz” derlerse; o zaman eğilir kulaklarına, ”aldırmayın, o, sadece görüntü, konumlanmışız da ne yapmışız? Siyaset yapmışız, sivil siyaset! Siyasette propaganda olur. Propaganda söylemdir. Propaganda programa (söyleme) dayanır, programımızda (söylemimizde) ise federasyon talebini öne çıkarıyoruz; onu güncelleştirdik. Haa, konumlanmamız mı? O da söylem ama; program değil; ayrı söylem; hani anlarsınız ya!” der, sıyrılırsınız! Ne ince, ne kurnaz, ne yüksek politika! Bu kafa karışıklığını, bu kördüğümü çözebilene aşkolsun!
YAZARIN İSİM VE SEMBOLLER ÖNERİSİ
Yazar ”parti isminde komünist kelimesinin kullanılmasının doğru” olduğuna inanıyor [inancı kuvvetlidir, hep inanır]. Fakat partinin ”kullanacağı bayrak üzerindeki sembollere gelince bunu tartışalım diye öneriyor. Gerekçesi ”bazı sembollerin ekonomik-sosyal yaşamda çoktandır karşılığı artık yok.”
Kızıl renk ve yıldızı tartışmaya gerek görmüyor.
Gazete Patika yazarı ”çekiç de sembol olarak kullanılabilir” diye lütfediyor. Ve ekliyor: “Zira zorladığımızda elektronikleştirilmiş ya da otomasyona dayalı üretimde robotun (nesnelleşmiş emeğin) kullandığı çekici de yine sembol olarak alabiliriz. Çünkü canlı (akışkan) emek gücü olarak işçinin kullandığı çekicin yerini nesnelleşmiş emek olan robotun (makinenin) kullandığı elektronik çekiç almaktadır. Bu nedenle çekiç kullanılabileceği gibi her açıdan kapsayıcı yapısıyla bizim ÖSP amblemindeki çark da kullanılabilir.”
Sembollerin ekonomik ve sosyal yaşamın düzeyi ile ilgisi yok; ilişkisiz şeyler arasında ilişki kurmak yazara has bir davranış.
Yazar hem orak hem de çekici yüzyıl öncesinin sınıflarını temsil eden müzelik semboller olarak ele alıyor. Bunların geleceği temsil etmediğini, geçmişte kaldığını söylüyor. Yazarın bakışıyla hem orak hem de çekicin yüzyıl önce bile geleceği temsil etmediğini söylemek mümkün. Hatta binlerce yıllık ”Demirci Kawa önlüğü” [kesk u sor u zer] de müzelik sayılmalı. Oysa ne ulusal hareket, ne de sınıf hareketi köklerinden, geleneklerinden, devrimci içeriklerinden kopartılamaz. ”Emeğin sembolü” yerine ”nesnelleşmiş emeğin sembolü”nü kullanacaksanız robotu sembol yapın! Zorlama haline girmenize gerek yok!
Çekiç de olabilir, çark da olabilir, vida da olabilir, çip de olabilir diye işçi sınıfı hareketinin tarihsel sürekliliğini temsil eden çekice bayrağınızda ”zorlama” ile yer verirseniz ”ekonomik ve sosyal yaşamda” karşılıksız kalırsınız; iyisi mi zorlamaktan vazgeçin; ”ekonomik ve sosyal yaşama” karşılık düşen daha uygun semboller var: Robot, çip, füze… her açıdan kapsayıcı yapısıyla bizim ÖSP amblemindeki çark… ezelden gelen ve ebediyen var olacak olan tekerlek…
Yazar komünist bir partinin kullanacağı yıldız sembolünü ”insan zihninde” ”karanlığı aydınlatan” bir sembol olarak yorumluyor. Komünistlerin kullandığı yıldızı, ‘karanlığı aydınlatan’ bir simgeye indirgemek bilgisizlik değilse, kasıtlıdır.
Yazar esasen orak ve çekiç sembollerinden sıkıntı alıyor. Sıkıntı almasının nedeni, ileri sürdüğü argümanlar değil; o, esas olarak bu semboller geçmiş yüzyılın mücadele sembolleri olduğu için reddediyor. Geçmişe ait herşeyi atmak istiyor. Komünist Manifesto’yu atıyor; kendisi Manifesto yazıyor… İkinci olarak işçi – köylü ittifakına dayanan toplumsal ve ulusal demokratik devrimden rahatsız oluyor. Oysa KKP Programı işçi sınıfı ile yoksul köylülüğün ittifakını ”temel ittifak” olarak tanımlıyor.
KKP bayrağı, KKP programının özlü ifadesidir. Bu program, üzerinde yapılan tüm oynamalara rağmen, halen Marxizm – Leninizm’i ve enternasyonalizmi temel alır. Yıldız Marxizm – Leninizm’i ve enternasyonalizmi ifade eder. Beş kıtadan proleterlerin enternasyonal birliğini ve proletaryanın bilimi olarak Marxizm – Leninizm’i. Orak ve çekiç ise proletarya ile yoksul köylülüğün temel ittifakını temsil eder. Bundan ötürü III. Kongrenin kabul ettiği programda ciddi delikler açılmasına rağmen; programın temel sınıfsal iddialarında öz halen korunduğu için parti bayrağı değiştirilmemiştir. Parti bayrağı kırmızı zemin üzerinde beş köşeli yıldız ve orak – çekiç olarak kalmıştır.
Yazar’ın ulusal semboller hakkında da önerileri var. Okuyalım: ” Ulusal özgürlüğün sembolü, ÖSP amblemindeki Newroz ateşi olabileceği gibi renk veya farklı semboller de kullanılabilir.”
Bir ulusun ulusal varlığını ve özgürlüğünü temsil eden şey onun bayrağıdır. Yazar yazısında ulusal bayraktan söz etmiyor; ”ulusal renk ve semboller”in tartışılmasının gereksiz olduğunu söylüyor ama hemen ardından ”ulusal özgürlüğün sembolü” olarak Kürdistan bayrağını değil; ”ÖSP amblemindeki Newroz ateşi”ni öneriyor. Ve ekliyor, Newroz ateşi ”gibi renk veya farklı semboller de kullanılabilir.” Renkleri geleneksel kesk u sor u zer olarak anlasak bile semboller konusunda, ateş haricinde ne önerildiği belli değil. Ama ÖSP başkanı üstü örtük olarak sadece parti bayrağını değil, ulusal bayrağı da tartışmaya açıyor.
Adama hak vermemek mümkün değil! Öyle ya, ”halkımızın ulusal özgürlüğünü sembolize eden ulusal renk veya sembollerin olmasının gerekliliğini tartışmaya bile gerek yok”; ama yine de ”ulusal özgürlüğün sembolü, ÖSP amblemindeki Newroz ateşi olabilir”! Tabii ulusal özgürlüğün sembolü olarak, ÖSP amblemindeki Newroz ateşi gibi renk veya farklı semboller de kullanılabilir! O da olabilir, şu da olabilir, bu da olabilr; olabilir de olabilir… Kürdistan bayrağı? Suss! Karıştırma!
”Ulusal özgürlüğü sembolize eden ulusal renk veya semboller gerek. Bunu tartışmaya bile gerek yok.” Bu ulusal özgürlüğü sembolize eden ulusal renk ve semboller ne olabilir? El cevap: 1: ÖSP amblemindeki Newroz ateşi; 2: ÖSP amblemindeki Newroz ateşi gibi renk veya farklı semboller… Hangi renk ve semboller? Kongre buna karar versin! Karar verirken şunu unutmasın: program, tüzük ve kongre kararlarında, kısacası parti resmiyetinde ulusal özgürlüğü Newroz ateşi sembolize edebilir; ama ”konumlanmada” dünya alemin bildiği, tanıdığı geleneksel Kürdistan bayrağını kullanalım! Böylesi daha iyi; hükümetin eline parti kapatma kozu verilmez. Hem neme lazım; Kürdistan bayrağını görünce kırmızıyı görmüş boğa gibi azgınlaşan bir devleti kızdırmamak lazım. ”Mesele söylemde değil konumlanmadadır!” Gerçi Kürdistan ismi de halen Anayasa ve yasalara göre kullanılması suç olan bir isim ama partinin ismini yine de Kürdistan yapabiliriz. Zira bir kaç seneden beri Kürdistan adıyla faaliyet yürüten partiler var. Devlet bunlara dokunmuyor. Demek ki biz de ÖSP adını Kürdistan Komünist Partisi yaparsak bize de dokunmayacak.
ÖSP Genel Kongresine kolay gelsin? Bütün bu karmaşık yumağı çözebilmek her kongrenin harcı değildir!
YENİ TAHLİLLER – POLİTİKALAR VE ÖRGÜTLER
Ele aldığımız yazının alt başlıklarından biri ”Yeni Ekim Sosyalist Devrimleri, yeni tahliller – politikalar ve örgütlerle olur!”
Yazarın bu bölümde söyledikleri yeni değil. Yıllardır papağan gibi tekrarladığı sözler. Bu yazıda ”Marxizm’i özellikle Leninizm’i kendi ülkemizin somutunda yeniden üretelim” diyen yazar ”yeniden üretmek” istediği Lenin’i anlamamış bile. <
Yazar ya Lenin’i anlamamış; ya da kendine göre çarpıtıyor. Üstelik anlamadığı şeyi başkalarına öğretmeye kalkışıyor! Üstün bir maharet! Güya Lenin kendi partisinin merkez komitesine ”oligarşi” demiş. Lenin muhalefetteyken merkeziyetçi, iktidardayken ademi merkeziyetçi ”duruş”taymış. Gülmeyin!
Şöyle söylüyor:
”Zaten aktardığım uzun alıntının özeti, Lenin’in parti ve devlet örgütlenmesinde dün muhalefetteyken haklı ve yerinde savunduğu katı merkeziyetçiliği, iktidardayken de tekrarlayanlara bu kez “işte size oligarşi” diye eleştirmesi yani kendini tekrarlamamasıdır.”
Yazar kafadan atıyor. Lenin’in ”dün muhalefetteyken haklı ve yerinde savunduğu katı merkeziyetçiliği, iktidardayken de tekrarlayanlara bu kez “işte size oligarşi” diye eleştirmesi” yazarın kendi uydurması. Bolşevik partisi daha baştan merkeziyetçilikle ademi merkeziyetçiliğin diyalektik birliğini esas almıştı. Parti merkez komitesine karşı ”oligarşik”lik suçlaması da değişik tarihlerde hem sol hem sağ oportünistlerin yaptığı bir suçlamaydı. Mesela RSDİP II. Kongresinde menşevikler bu suçlamayı yapmıştı.
Adem-i merkeziyetçilik, anlam olarak merkezsizlik, merkeziyetsizlik anlamına gelir. Devlet ve örgüt yaşamında adem-i merkeziyet, idari yapıda, teşkilatın alt birimlerinin, kendilerini ilgilendiren konularda yetki sahibi olmaları, bu konularda merkeze bağlılıklarının en az seviyede olması demektir. Bolşevik partisi daha başından itibaren zaten böyle bir özelliğe sahiptir.
Çarlık Rusyası’nın ağır baskı koşulları altında gizli örgütlenmek zorunda kalan parti, bir yandan en sıkı merkeziyetçiliği uygularken; diğer yandan parti içi demokrasiyi ve parti örgütlerinin kendi alanlarında özerkliğini koşulların elverdiği oranda daima gözetmiştir. Bütün parti örgütlerinin otonomluğu ilkesi KKP tüzüğünde de vardır. KKP illegal bir muhalefet partisi; ama adem-i merkeziyetçilik ilkesine bağlıdır; bunu uygulamak için iktidara gelmeyi beklemiyor.
Partinin bu örgütlenme ilkesi ”demokratik merkeziyetçilik” uygulamasında hayat buldu. Merkeziyetçilik ile demokrasi birbirini tamamlayan, birbirinden koparılmaz bütünlük teşkil eder.
HAYATIN ÇELİŞKİSİNİ YAKALAMA DEHASI
“Yeni Ekim Sosyalist devrimleri” söylemi çokça ediliyor ama sosyalizm ve komünist örgütlenmeye dair yeni söylem-program ve pratik geliştiren yok denecek kadar az, çünkü günümüz komünist hareketi, 20. yy dünya komünist hareketinin gölgesinden halen sıyrılamamıştır.”
Yeni söylem – program ve pratik geliştiren hakketen yok denecek kadar az. Ama şükür ki bir kişi var; bu da yok denmeyecek kadar çok; günümüz komünist hareketini 20. YY dünya komünist hareketinin gölgesinde kalmaktan kurtarmaya yeter de artar bile. Yazar ünlem kullanmayı çok seviyor; gönlünü hoş edelim; dört ünlem !!!!
”Reel Sosyalizm neden yıkıldı, 21. yy komünist hareketi, 20. yy komünist hareketinden neyi alacak, neleri geride bırakarak taş üstüne taş koyacak? Bunların üzerinden hem KTFS ile Aydınlanma ve Örgüt gibi kitaplarımda hem de “SSCB ve Reel sosyalizmin Yıkılış Nedenleri”; “21. yy. sosyalizminin ana çizgileri”, “Devletin Tarihteki Yeri ve Geleceği”…gibi her biri birer broşür ebadında olan uzun analitik yazılarımda da ele almıştım. İsteyen Sinan Çiftyürek Web sayfasında okuyabilir.”
Evet, söyledikleri, her ne kadar Lenin’le çelişse de bu çelişkisi hiç kuşkusuz hayatın çelişkisini yakalama becerisinin taa kendisi olan; bu nedenle de 21. YY. siyaset dahisi demekte sakınca bulunmayan ÖSP başkanı ”Reel Sosyalizm neden yıkıldı, 21. yy komünist hareketi, 20. yy komünist hareketinden neyi alacak, neleri geride bırakarak taş üstüne taş koyacak? Bunların üzerinden hem KTFS ile Aydınlanma ve Örgüt gibi kitaplarında hem de “SSCB ve Reel sosyalizmin Yıkılış Nedenleri”; “21. yy. sosyalizminin ana çizgileri”, “Devletin Tarihteki Yeri ve Geleceği”… gibi her biri birer broşür ebadında olan uzun analitik yazılarında da [”İsteyen Sinan Çiftyürek Web sayfasında okuyabilir] ele almış”. Şimdi herkese düşen görev bu uzun analitik eserleri hatmetmek; bunları eylem klavuzu olarak almak ve 20. Yüzyıl komünizminden atılacak her şeyi atıp, alınacakları da alıp taş üstüne taş koymak. Nelerin alınacağı, nelerin atılacağı bu uzun analizlerde var. Zira ”Gerek 19. ve 20. yy komünist hareketi, gerekse de önderler özelinde Marks, Engels, Lenin, Che, Mao… kendinden önceki geçmişi tekrarlamadılar. Sözünü ettiğim liderler ve liderlerin öncülük ettiği parti ve devrimler geçmişten alacaklarını aldılar ama tekrarlamadılar. Tekrarlamadıkları için de kendileri olabildiler, taş üstüne taş koyarak tarih yarattılar. Leninler kendilerini “Marks-Engels yoldaş böyle dedi” ile sınırlamadılar; Cheler, Maolar’da kendilerini “Lenin yoldaş böyle dedi” ile sınırlamadıkları için taş üstüne taş koydular.” Şimdi bunu yapan önder yok denecek kadar az; ama yine de bir kişi var. Hiç yoktan iyidir. Hiç yoktan 1 çok! Hiç [Sıfır]+ 1= 1. Sonuç 1. [Tek bir cümle için geçmişi tekrarlamadılar, kendilerini sınırlamadılar, taş üstüne taş koydular gibi tekerlemeler en az iki kere kullanılmış: Tipik demagog tarzı. Aynı sözleri evir çevir kullan.]
”Özetle Kürdistan komünistlerini şunu yapmaya çağırıyorum;
*Marksizm-Leninizm ışığında Kürdistan’dan dünyaya bakalım, Marksizm’i özellikle Leninizm’i kendi ülkemizin somutunda yeniden üretelim.”
Ne?! Marxizm, özellikle Leninizm; ülkemizin somutunda daha henüz yeniden üretilmemiş mi? ÖSP başkanı, yıllardır boşa mı kürek çekmiş? Eksik bıraktığı şeyler mi var? Neleri eksik bırakmış?
Yok, yok; telaşlanmayın; esasen bu iş bitmiştir. ÖSP başkanı bu vazifeyi tamamladı. Mütevazilik yapıyor; siz başkanın Web sayfasına girin ve yazarın uzun analitik yazılarını okuyun. Bir de kapış kapış satın alındığı için tükenen eserlerini, bir yolunu bulup temin edin ve ders çalışır gibi üzerinde etüt yapın. Göreceksiniz ki bu konuda yapılacak çok az şey kalmıştır; daha doğrusu tek şey kalmıştır: Başkanın pasajlarını paragraf paragraf almak; her paragraf üzerinde açılım yapmak. Yani papağan gibi BAŞKAN’dan alıntılar tekrarlamak. Zaten üretecek yeni konu kalmadığı için zat-ı alilerinin kendileri de yıllardır bunu yapıyor. Okuduğumuz bu yazının bile yarısı eski bir metinden aktarma. Lenin’i papağan gibi tekrarlama; o, eskidi; BAŞKAN’ı tekrarla; zat-ı alileri, 21. YY siyaset dehasıdır! Hazret, geçmişi tekrarlamayarak kendisi oldu! Muhterem, kendi kendisini tekrarlayarak kendisi oldu. Muhteşem, Bakuninleri, Martovları kendinde dirilterek kendisi oldu! Deha, taş üstüne taş koydu, 21. YY Manifestosu’nu ve daha nice analitik eserler üretti. Bir eser, üreticisinin adıyla anılır; ona başkasının adı verilmez. Ama 21. YY komünizmini üreten dahi, yarattığı esere, yeni akıma kendi adını vermiyor! İlahi, başkan, bu kadar mütevazi olma. 21. Yüzyıl komünizminin ana hatlarını ortaya koydun, Manifestosunu yazdın, uzun analitik yazılarla bir çok sorunun çözümünü ortaya koydun. Şu işe kendi adını ver gitsin. 21. YY komünizmi = Sinanizm!
ÖSP başkanı geçmişten alacaklarını almış, atacaklarını atmış; ortaya yeni bir sistem koymuştur. Kendilerinin en karakteristik özelliği, alacağını almak, işine yaramayacak şeyleri atmaktır. Ama yine de bazı sorunlar var:
Acaba ”21. YY sosyalizmi nasıl olacak? Kapitalist özel mülkiyet düzeninin yıkılması gibi temel hedefe bağlı kalarak; 20. yy komünist hareketinin herkese iş, bedava konut, sağlık, eğitimden oluşan parti programlarındaki hedeflerin yerine ne koyacağız?” Bu soru önemli. 20. yy komünist hareketinin herkese iş, bedava konut, sağlık, eğitimden oluşan parti programlarındaki hedeflerin yerine bir şeyler koymamız lazım. Ama ne koyacağız? Bunu tartışalım. Tartışın! Programınıza sakın bu hedefleri almayın; yerine başka hedefler alın. Ama hangi hedefler? Bunun cevabı çetrefilli. Ne demek herkese iş? Ne demek bedava konut, bedava sağlık, bedava eğitim? Bunlar 20. YY komünist parti programlarında yer aldı da ne oldu? Herkes tembelleşti; bedavacılığa alıştı, sonuçta sistem yıkıldı gitti. [Konut – barınma, sağlık ve eğitim hizmetleri paralı olsun!] O yüzden 21. YY komünist parti programlarının ana hedefleri neler olacak? sorusunu cevaplandırmamız lazım. ”Bir örnek; mesela 21. yy. komünist hareketinin hedefleri; bugün herkese iş mi yoksa üretimde büyüyen makineleşme/robotlaşma ile paralel ücretler düşürülmeden çalışma saatlerinin 6 ve giderek 4 hatta 2’ye düşürülmesi mi olmalıdır?” [Batı Avrupa’da çeşitli sol partiler ve işçi sendikaları; kapitalizmi yıkmaktan sözetmeksizin, bu talepleri hükümetlerden istiyorlar. Bu istediklerini bir devrim programı, ”komünist hareketin hedefleri” olarak ileri sürmüyorlar. Sadece reformcu bir talep.]
Liderlik dediğin, etrafındaki insanları boş işlerle uğraştırma sanatıdır; diil’mi? At ortalığa müstakbel cennet düzeninin nasıl olacağına dair bir soru, herkes tartışsın; günün devrimci görevlerine yoğunlaşacaklarına geleceğin toplumuna dair hazretin kendisinin bile cevaplayamadığı bulanık sorulara cevap arasın. Oyalanmak iyidir. Kafa sağlığına iyi gelir.
”Lenin’in kendisi kendini tekrarlamazken, dünya komünist hareketinin yüz yıldır “Lenin yoldaş böyle dedi” şeklinde Lenin’i tekrarlaması”ndan kurtulmayacak mıyız? Yüz yıl, dile kolay yüz yıl! Yüzyılda köprülerin altından ne sular geçti. Dünya kaç kez yıkıldı, kaç kez kuruldu? Ama dünya komünist hareketi yüzyıldır Lenin’i tekrarlayıp duruyor. Sıktı artık kardeşim. ”Geçmişi tekrarlamakla bir yere varmıyoruz, varamayız.” Dünya komünist hareketinin yüz yıldır Lenin’i, iki yüz yıldır Marx’ı, daha da eskilere giderek aydınlanmacıları vs. tartışması hakketen ciddi bir sorun. Bu zatın Kürt Solu kitapçıklarının ikisi Aydınlanmacıları tartışıyordu. Tabii BAŞKAN gerek gördüyse aydınlanmacılar tartışılabilr; fakat Marx – Engels – Lenin’i tartışmak! İşte bu yetti gari! Gına geldi. İmanımız gevredi. Yine de komünistler yüzyıldır bundan vazgeçmediler.
Komünistlerin bu kusuru var, var olmasına var da, ÖSP başkanı kendisi neyi tekrarlıyor; kaç yüz yıllık kokuşmuş fikirleri yeni diye pazara sürüyor? 21. Yüzyıl komünizmi diye yutturmaya çalıştığı abur cubur fikir kırıntılarının her biri şurdan burdan aparılma müzelik fikirler. Ama beyimiz kasım kasım kasılıyor ve bu döküntüleri yepyeni ürünler diye satmaya kalkıyor.
Genellikle kendi eski yazılarından alıntı vermeyi Lenin’den alıntı vermeye yeğ tutan [Lenin aşıldı!] kendine sevdalı Gazete Patika yazarının, içinde ”oligarşi” kelimesi geçen alıntıyı anlamadığını yukarda gördük. Ama anlamadığı pasaja dayanarak şu iddialı ve küstah sözleri savuruvermesine ne demeli:
”Lenin’den alacağımız bir diğer yöntemsel yaklaşım şudur; Lenin asla ve asla hayatı teoriye zorlamaz tersine durmaksızın değişen sosyo-ekonomik ve politik hayata teoriyi yenileyerek yanıt verir. Kısacası hayatı teoriye zorlamak yerine teoriyi hayata göre değiştirir-yeniler zaten yeniden üretim de budur. …
Hep derim isteyen Lenin’in Lenin ile olan çelişkisine sıkça rastlayabilir ama bu Lenin’in çelişkisi değil, Lenin’in hayatın çelişkisini yakalama becerisinin taa kendisidir. Zaten bundan hareketle Lenin için 21. yy. siyaset dehası dedik Manifestomuzda! Ancak siyaseten zekâ özürlü olanlar bunu anlamadıkları için bizim Lenin’i eleştirdiğimizi anladılar.”
Hele helee, şu ”siyaseten zeka özürsüz”e bak hele! Ne de çalımlı, ne de kurumlu atıyor öyle! İsteyen Lenin’in Lenin ile olan çelişkisine sıkça rastlayabilirmiş; beyefendi bunu hep dermiş; ama bu Lenin’in çelişkisi değil, Lenin’in hayatın çelişkisini yakalama becerisinin taa kendisiymiş. Eee, son Manifestocunun Lenin’le çelişkisi doğduysa bu nedir? Bu sorulmamış sorunun cevabı, hazır: Bu, Manifestocunun Lenin’le çelişkisi değil, hayatın çelişkisini yakalama becerisinin taa kendisidir! Manifestocu, Manifesto’sunda Lenin’e bu yüzden 21. YY siyaset dehası ünvanını layık görmüş; aynı beceriye kendisi de sahip olduğuna göre; 21. YY’ın yaşayan siyaset dehası kim oluyor? Tabii ki zat-ı alileri! Lenin’in Lenin’le çelişkisi Lenin’in dehası; Manifestocunun Lenin’le çelişkisi ne? Hazretin süper dehası! Aşkın deha! Fakat siyaseten zeka özürlü olanlar bunu anlamıyorlar! Vah, vah! Şu zeka özürlüler 21. YY’ın ilk dahisini anlasa siyaset dehamız rahat edecek; ama anlamıyorlar; anlayacak zeka yok ki! Gelgelelim bu, Dahi’yi rahatsız ediyor. Bu rahatsızlıktan kurtulmak için şu avutucu sözleri söylüyor:
”Onları bugünü anlamak yerine yüz yıl öncesinin doğrularını sabah-akşam köşelerinden tekrarlamakla baş başa bırakarak işimize bakalım.”
Zeka özürü olmayan dehanın züğürt tesellisi!
Sağlam zekalı siyaset dehası, siyaseten zeka özürlüleri [zeka özürü, zeka özürüdür; siyaseten lafı fazla; ama neyse!] yüzyıl öncesinin doğrularını sabah – akşam köşelerinde tekrarlamakla suçluyor. Kendisi ne yapıyor? Yüzyıl öncenin yanlışını doğru diye bize yutturmaya kalkışıyor; buna da Lenin’i tanık gösteriyor. Asıl papağanlığı kendisi yapıyor, fakat dudu kuşu (muhabbet kuşu) gibi cırlak bir sesle, sözlerin aslını bozarak yapıyor. Ve papağanlığa devam ediyor; sık sık yaptığı şeyi bir kez daha yapıyor: Kendi kendisinin papağanlığını: ”Falan yazımda da demiştim; filan yazımda şunları söyledim, tekrar olacak ama yeniden okunmasında fayda var, falan yazımdaki şu pasajı bir kez daha veriyorum” vs. vs. vs.
Efendim Lenin hayatı teoriye uydurmuyormuş, teoriyi hayata uyduruyormuş. 21. Yüzyıl dehası, Lenin’in ”bir diğer yöntemsel yaklaşımı”nı böyle tanımlıyor. Ne yazık ki dünya komünist hareketi henüz 20. Yüzyıl komünizminin gölgesinden kurtulamadığı için teoriyi hayata uyduramıyor. Bu ağır yükü Son Dahi üstlenmek zorunda kalıyor ve kolları sıvayıp 21. Yüzyıl Manifestosunu kaleme alıyor.
1 HAZİRAN 2018, s. erdoğdu