Açıklama: Aşağıdaki yazı, 2015 sonbaharında yapılan ÖSP II. Kongresi’ne gönderilen beş imzalı bir mektup. Belgesel niteliğinden ötürü yazıyı okuyucularımıza sunuyoruz.
ÖZGÜRLÜK VE SOSYALİZM PARTİSİ (PARTÎYA AZADÎ Û SOSYALÎZM) ÖSP II. BÜYÜK OLAĞAN KONGRESİ DELEGELERİNE
Sevgili yoldaşlar
ÖSP’nin kökenini oluşturan Kürdistan komünistleri olarak halihazırda üç alana dağılmış olarak faaliyet halindeyiz: 1- Ülkemiz Kuzey Kürdistan, 2- Türkiye Diasporası, 3- Avrupa Diasporası. Bu durumun, iyi değerlendirilebildiği taktirde, avantajları olduğu kadar; güçlerimizi güçlü bir merkezin yönlendiriciliğinde eşgüdümlü ve uyumlu bir parti faaliyeti ile verimli bir şekilde çalıştıramadığımız taktirde ortaya çıkaracağı riskler ve tehlikeler de vardır. Nitekim geçtiğimiz dönemde parti faaliyetlerimizde istenen bütünlüğü sağlayamadık.
Taktik birlik içerisinde tek bir yumruk gibi hareket etmenin mekanizmalarını yaratmak zorundayız. Sözkonusu üç alanda mücadele yürüten yoldaşlarımızın merkezi politikalarda bütünlüğünü sağlamalıyız. Bu ancak parti içinde sağlıklı bir demokratik işleyiş, kollektif çalışma anlayışı ve takım çalışması ruhuyla gerçekleştirilebilir. Bunun sağlanamadığı durumda örgütsel anarşi, başınabuyrukluk ve keyfilik partiyi içten kemiren ur gibi yayılır. Parti kollektivitesini yeniden tesis etmek zorundayız. Kimi yoldaşlarımızın bireysel fedakarlıkları, ya da ‘ortada on iş varsa bunun en az altısını, hatta çoğu kez tümünü üstlenme’ meziyetileri bizleri ileri taşıyamaz. Her yoldaşın sınırları iyi belirlenmiş, içeriği tanımlanmış görevleri olmalıdır. Görevlerin ağırlığı üstün fedakarlık meziyetlerine sahip değerli yoldaşların üstüne kaldığı taktirde hiçbir ilerleme sağlanamaz.
Böylesi bir durum sağlıksız bir örgütlenme tarzının mevcut olduğu anlamına gelir. Hastalığın kaynağını içerde değil dışarda aramak, gerçek nedenlerle yüzleşmekten kaçınmak, olumsuzlukları ‘yetmez komutanlar’ın kusurlarına, merkezi ve yerel kadroların kaytarıcılığına ve kaçkınlığına bağlamak kolay ama yanlış ve tehlikeli bir yaklaşımdır.
Partimiz kan kaybediyor. Fiziken yitirdiğimiz kadrolardan daha fazlasını fiilen kaybediyoruz. Geçmişte ağır bedeller ödemiş, hapis yatmış, fedakarca faaliyet yürütmüş pek çok kadromuz bugün partimizden kopmuş, başka partilerde ya da kurumlarda çalışmaya başlamış; yahut da kendi özel yaşamlarına çekilmişlerdir. Bu durum Kürdistan, Türkiye ve yurtdışı için aynı ölçüde geçerlidir. Bu kanamayı durdurmak, kaybettiğimiz kadrolarımızı yeniden kazanmak, pasif duruma düşen kadrolarımızı aktif hale getirmek için çareler, yollar bulmalıyız. Bu da izlediğimiz örgütsel politikalarda yaptığımız yanlışlıklarla hesaplaşmaktan geçer.
Dışımızdaki komünistlere soyut çağrılar yapıp ‘gelin partimize katılın, partimizi güçlendirin’ demek yeterli değildir. Bize katılacak olan komünistlere nasıl bir ortam sunuyoruz; hangi örgütsel, politik üstünlüklerimizi sergiliyoruz? Bizde mevcut olduğunu düşündüğümüz üstünlüklerimizi pratikte gösteremediğimiz, kanıtlayamadığımız taktirde soyut çağrıların hiç bir yararı olmayacaktır. Bunu başarabildiğimiz durumda ise faaliyetlerimizle kendilerine ulaştığımız ve bize kazandıklarımızın yanısıra pek çok insan da bize kendiliğinden başvuracaktır.
Yoldaşlar
Gerek Kürdistan’da, gerekse Türkiye’de bir çok ilde il teşkilatı kurmamız olumlu bir aşamadır. Bu teşkilatlarımız esasen eski tüfeklerimizin emekleri üzerinde inşa edildiler. Bunları atıllıktan çıkarmak ve işler hale getirmek, büyümelerini ve dinamikleşmelerini sağlamak temel örgütsel görev olarak ele alınmalıdır. Halihazırdaki il örgütlerimizin ayakta kalmasına, giderek kökleşmelerine çalışmalıyız. Bulunduğumuz alanlarda siyasal, toplumsal, ekonomik mücadeleye, bir bütün olarak yaşama devrimci müdahale yapabilecek konuma gelmeleri için il teşkilatlarının önlerine perspektif koymalıyı; onların öz insiyatiflerini ve özerkliklerini desteklemeliyiz. Bu aşamada niceliğe değil niteliğe önem vermek, göstermelik teşkilat tabelaları asmaktan kaçınmak gerekiyor. Bulunduğumuz alanlarda derinleşmek için yerel örgütlerin özerkliği ile merkezin yönlendiriciliğini dengeli ve uyumlu bir tarzda bütünleştirmeliyiz.
Bu bakımdan bolşevik örgütlenme anlayışı ve çalışma tarzı bugün de bize yol gösteriyor. Komünist hareketin muazzam tarihsel deneyimi ve leninci örgüt teorisi ve uygulaması bizim temel klavuzumuz olmalıdır. Ancak devrimci örgütlenme deneyimleri sadece klasik işçi sınıfı hareketleri ve komünist partilerin tecrübeleriyle sınırlandırılamaz. Ulusal kurtuluş hareketleri pratiği, ulusumuzun yıllardır dört parçada verdiği mücadele deneyleri ve bizzat kendi tarihimiz engin verilerle doludur. Bütün bunları aşılmış, geçersizleşmiş sayma hatasına düşmemeliyiz. Yenilenme adına ‘gövdede güçlü örgüt’, ‘tabandan yukarıya doğru örgütlenme’ gibi acaip icatlar uydurmamalıyız.
Yoldaşlar
ÖSP’nin isim değişikliği yapması için bazı şartların olgunlaşması gerektiği düşüncesindeyiz. Bunun için TC Anayasası’nda ve yasalarında Kürdistan adıyla teşkilat kurma ile ilgili yasakların kalkması birinci koşuldur. İkinci koşul Kürt ve Kürdistan sözlerini duyunca çılgına dönen bir toplumun yaşadığı yerlerde bu tabelaları taşıyacak olan teşkilatlarımıza yönelecek muhtemel saldırılara göğüs gerebilecek güce sahip olmaktır. Üçüncü koşul yıllar yılı faaliyet halinde bulunan, ama Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki komünistlerin yasal parti kurmaya yönelmeleriyle onlara gelebilecek suçlamalara mani olmak maksadıyla ülkede örgütlenmeyi iptal edip yurtdışında varlığını sürdürmeye devam eden Kürdistan Komünist Partisi’nin tüzel kişiliğine kendi iradesiyle son vermesidir. KKP, kongresi ile kendini feshetmedikçe kurulacak yahut isim değişikliği yaparak bu adı alacak olan bir yasal KKP’yi tanımayacak, meşru saymayacaktır. Bu yönde adım atılırken KKP’nin iradesini göz önünde bulundurmamak yakışıklı bir davranış olamaz.
Yoldaşlar
Ciddi bir partinin en başta gelen özelliklerinden birisi kendisini sürekli gözden geçirmesi, kusur ve hatalardan arındırması, yanlışlıklarına karşı eleştirel davranabilmesidir. Eleştiri – özeleştiri – İkna yöntemleri leninci partinin olmazsa olmaz kuralları arasındadır. Bilindiği gibi bir süredenberi yurtdışı ile ülke arasında izlenen yayın politikası ve örgütlenme ve çalışma tarzı hususunda ve Anayasa oylaması, yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Gezi olayları ve 7 Haziran seçimleri gibi önemli kavşaklarda izlenen politikalar konusunda taktik farklılıklar ortaya çıkmış; görüş farklılıkları giderilemediği gibi, bu farklılıklar eylem ve davranışa da yansımış, böylece partide eylem ve irade birliği sağlanamamıştır. Bu konuda yaptığımız eleştiriler kaale alınmadığı gibi; ne yazık ki MYK, ÖSP MYK’nın faaliyet raporunda görüleceği üzere, ‘’bizim de yetersizliklerimiz, eksiklerimiz olmuştur’’dan öteye gitmemiş; cumhurbaşkanlığı seçimlerinde izlenen tutuma ilişkin ‘’yapılan eleştirileri doğru bulmuyoruz’’ diyerek geçiştirmiştir. ‘’Türkiye kendi rejiminin cumhurbaşkanını seçiyor; illa birini seçmek durumunda değildik” mantığının neden ‘’Türkiye rejimi kendi anayasasını oyluyor; illa bir şey söylemek durumunda değiliz’’ demeyip bu anayasa oylamasına üstelik de ‘’Yetmez ama evet’’ diye katılım sağladığını anlamış değiliz. Kongremizin geçtiğimiz dönem içerisinde izlenen yanlış merkezi parti taktiği hususunda bir karar alması gerekmektedir.
Yoldaşlar
Partide ‘tek adam’ yönetimine doğru gidildiğine, ‘gövdede güçlü örgüt’ lafzına rağmen herşeyin tek kişi tarafından belirlendiği keyfi bir yönetim anlayışına doğru kayıldığına dair eleştirilerimizi iletmiştik. Bu yönelişin sorumlusu elbette sadece bir ya da birkaç kişi değil; buna zemin hazırlayan parti yapımız ve örgütlenme anlayışımızdır. 7 Haziran öncesinde Parti Meclisi tarafından adaylar saptanmasına rağmen; karara başından itibaren karşı olduğu için o kararı beğenmeyen Genel Başkan kararın sil baştan ele alınması için PM’ni ikinci kez toplantıya çağırmış ve parti tüzüğüne aykırı düşen bir kararı PM’ne adeta dikte etmiştir. Bu yaklaşımın 7 Haziran seçim sonuçlarını beğenmeyen Erdoğan’ın seçimleri sil baştan yaptırma anlayışıyla hiçbir farkı yoktur. Partide göstermelik değil gerçek bir kollektif yönetim anlayışı ve takım çalışması işleyişi egemen kılınmadığı taktirde bir ucunda her şeyin tek elde toplandığı despotik bir tarz kökleşecek; öte yandan despotik keyfiliğin ortaya çıkaracağı anarşi ve başıbozukluk kangrenleşecektir.
Yoldaşlar
Partimizin Büyük Kongresini yaptığı bu sıralarda 1 Kasım baskın seçimlerinin zafer sarhoşluyuğla artık ‘’Yeni Türkiye’nin inşasına başlayacağını’’ ilan eden TC cumhurbaşkanı Erdoğan Antalya’da G 20 toplantısına ev sahipliği yapıyor. Böylelikle seçimlerde elde ettiğini düşündüğü ‘’meşruiyet’’e dünya devlerine ev sahipliği yapmanın ‘’avantajı’’nı ekliyor. Kongremiz 1 Kasım seçimlerinin meşruiyetini ve bundan doğan sonuçları reddetmelidir. Türkiye’deki rejim, en tepedekilerin de söylediği gibi artık yepyeni bir rejimdir ve kesinlikle demokratik değildir; üzerine demokrasi şalı atılmış bir diktatörlük rejimi kurulmuştur. Bu rejimi tanımıyoruz. Erdoğan’ın 7 Haziran seçimlerini beğenmeyip bir yanlışlık olduğunu iddia ederek onu düzeltmeye girişmesinin hiç bir meşruiyeti yoktu ve bu “düzeltme”yi nasıl bir savaş ve şiddet dalgası ile gerçekleştirdiğini biliyoruz. Şimdi ‘’düzeltme’’ sırası HDP’dedir. HDP’nin bu gayrimeşru seçim sonuçlarını reddetme ve devlet terörü ve baskısı olmadan, Türk şövenizminin her türlü saldırılarına karşı önlem alınmış yeni demokratik seçimler talep etme ve bunu zorlama hakkı ve imkanı vardır. HDP bu imkan ve hakkını kullanarak, sözgelimi belli oranda milletvekillerini istifa ettirmek suretiyle erken seçimlere gidilmesini sağlayabilir; bu durumda HDP desteklenmelidir. Öte yandan yeni bir erken seçimde 7 Haziran sonrası ortaya çıkan bir savaş atmosferi yeniden ortaya çıktığı taktirde bu tür anti demokratik bir seçim gerekirse boykot edilmelidir. Böyle bir boykot durumunda HDP yine desteklenmelidir. Ancak HDP, gizli ya da açık olarak başkanlık sistemi pazarlıklarına giriştiği taktirde desteklenmemelidir.
Değerli yoldaşlar
İşçi sınıfıyla bütünleşmek, ileri işçileri partimize kazanmak, parti örgütlerimizde ve yönetim organlarımızda işçilerin ağırlığını hakim kılmak baş amacımız olmalıdır. Bu bakımdan ‘fabrikalar kalelerimizdir’ şiarıyla sınıfa yönelmeliyiz.
Diğer bir görevimiz sokağa çıkmak, hem kendi insiyatifimizle sokak eylemleri organize etmek, hem de bizim dışımızda gelişen kitle eylemlerine aktif katılım sağlamaktır.
Parti yapımızı gençleştirmek, genç üyeler kazanmak ve onlara yönetim organlarımızda görev vermek bir diğer acil görevimizdir.
Partimizde kadın üyelerin sayısını çoğaltmak, partimizi giderek gençlere ve kadınlara emanet etmek bizim için can alıcı önem taşımaktadır. Gençler ve kadınlar partimizin geri hatlarında ya da mutfağında değil; başında, yönetim kademelerinde ağırlıklı yer almalıdırlar.
Kadrolarımızın ideolojik politik seviyelerini yükseltmek için marksizm – leninizmin temel klasikleri ve Kürdistan ulusal mücadelesinin tarihini temel alan sıkı ve sürekli bir eğitim programımız olmalıdır.
Sevgili yoldaşlar
Parti örgütlenmesinin en önemli araçlarından biri yazılı parti basınıdır. Hem bir eğitim, hem örgütlenme, hem propaganda – ajitasyon aracı olarak basın ve yayında yazılı yayın temeldir. Elbette sesli, görüntülü, sanal yayın araçları da kullanılabilir ve kullanılmalıdır. Ancak bunlar somut, insan insana birebir canlı iletişim sağlayan yazılı yayının yerini tutamaz. Yazılı yayınlarımızı bu biçimde verimli kullanamamamız bizim eksikliğimizdir.
Parti yayınlarımız, çok sayıda değişik yazara partiye aykırı görüşlerini yayınlama, yahut amatör yazarlara seslerini duyuracakları bir kürsüye erişme imkanı sağlayan hayır kurumları olmamalıdır. Yayınlar üzerinde sıkı parti denetimi, yayın politikasında parti çizgisinin temsili esas alınmalıdır. Bu nedenle merkezi bir yayın kurulu oluşturulması gereklidir.
Sevgili yoldaşlar
Son olarak sizlere tekrar sevgi, saygı ve başarı dileklerimizi iletiyoruz.
Bıji Azadi, Bıji Sosyalizm!
9. 11. 2015