Cumartesi , 21 Aralık 2024
Home / Dünya / Gayrettepe 7 nolu Hücreden Selimiye Kışlası 7 nolu Koĝuşa! -2- NECATİ GÜLER

Gayrettepe 7 nolu Hücreden Selimiye Kışlası 7 nolu Koĝuşa! -2- NECATİ GÜLER

Gayrettepe 7 nolu Hücreden Selimiye Kışlası 7 nolu Koĝuşa.
Karışmadık, Alışmadık, Barışmadık!

Devlet, Faşist/Ülkücüler ve Mafya!

Bir önceki yazımda, istanbul emniyetinin ozamanlar merkezi olan Gayrettepe işkencehanesinin 7 nolu hücresinde tanık olduĝum Allatin Çakıcı ve Kılıçtaroĝlunn ülkücü kardeşlerinin ilişkilerini yazmıştım.

Çakıcı, Kılıçtaroğluna tehdit ve mektuplar dizisini yeni bölümler halinde sürdürürerek gündem de kalmaya devam ediyor. Özelde Çakıcı, genelde Ülkücü denilen faşist hareket üzerine çok şeyler yazıldı ve yazılıyor. Benim yazdıklarım sosyolojik, tarihsel vb. gibi disiplinler kapsamında deĝerlendirilmesi gerekir gibi bir iddiam yok. Benim yazdıklarım, öznel gözlemler, günlük yaşamın tanıklıkları, biraz da nacizane akıl yürütmelerim…Anekdot veya monolog lar olarak ta görülebilir. Anlattıklarım, hafızamda kaldıkları kadarıyla sınırlı. Bu dönemin yüzlerce tanıĝı hala hayatta. Bir çoĝunun isimlerini unuttum veya hiç öĝrenemedim. Sadece görmekten tanıyordum. Ama isimlerini bildiklerim de var ve hala yaşıyorlar. Kendilerine ulaşarak izinlerini alma imkanım olmadığı için isimlerini burada yazmıyorum. Sadece iki arkadaş ın isminin baş harfini yazacağım yeri geldiğinde. Eĝer bu insanlardan bu yazıları okuyanlar olurda kendi tanıklıklarını bizlerle paylaşırlarsa sevinirim. Hatta yanlış ve eksikliklerimi de düzeltirlerse daha çok sevinirim.

Evet, 9 Mart1981ile Mayıs 1981 ayının sonuna kadar Gayrettepe deki işkence merkezinin bodrumunda bulunan 7 nolu hücrede kaldım. Alaattin Çakıcı yı orada gördüm. Bunu önceki yazımda anlatmıştım. Konu sadece Çakıcı ile sınırlı deĝil. Tartışma daha çok, ülkücü/faşistler, devlet ve mafya üzerinden yürüyor. Bu üçlünün Türkiye‘de bir biri ile ilişkileri bağlamında tartışılıyor. Bu üçlüden hangisinin tavuk, hangisinin yumurta olduĝu tartışması yürütmek şeklinde bir anlamsızlık yaşıyoruz. Kılçtataroĝlu‘nun „vatan sever ülkücüden mafya olmaz“,Alparslan Türkeş övgüleri de kafaları iyice karıştırdı. Bu vatan sever ülkücüleri birazcık tanımak, tanıtmak ve bunlarla hangi dilde konuşmak gerektiĝine dair genç kuşakların kafalarında bir resim oluşturabilmeye çalışacağım.

Ülkücü/faşist hareket:

1980 de yapılan 12 Eylül faşist darbesin den önce komünizme karşı mücadele, Nato ve Nato üyesi bütün ülkelerin ana gündemi idi. Devletlerin resmi güçleri, o zamanlar yüzlerindeki sahte demokrasi maskelerinden dolayı henüz bu günkü gibi, sokaklarda devlet adına insanları açıktan infaz edemiyorlardı. Örneğin, „sivil değildi PKK milisi idi“ (S.Soylu) diyerek askeri bir kışlada, helikopterden, kolları bağlı olarak aşaĝıya itilen iki insanın yerde yüzlerce asker tarafından linç edilmesi açıkça içişler bakanı tarafından savunulamıyordu.
Dünya da sosyalizmin önemli etki alanı ve prestiji vardı. Türkiye ve Kuzey Kürdistanda sosyalist hareket öncülüğünde işçi sınıfı başta olmk üzere yoksul köylülük ve gençlik yoğun bir şekilde politize oluyor ve partilerde, sendikalarda hızla örgütleniyorlardı. Durdurulamadığı taktir de bu hareketin sosyalist bir devrime dönüşme ihtimali çok yüksekti. Soveyetlerle direkt komşu olan, Nato üyesi Türkiyenin emperyalist kampın elinden kayıp gitmesi işten bile değildi. Her ne pahasına olursa olsun bu hareketler ezilmeliydi.
Nato ve Türkiye Devleti bu işi yapacak sivil paramiliter güçlere ihtiyaç duyuyordu. Bu güçler, devlet ve Nato fonlarından finase edilecek, başlarında devletin istihbarat elemanları olacak ama devletten baĝımsız, vatansever, anti komünistler, dindar vb. gibi isimler altında görünecekler.
TC nin paramiliter gücü, Nato ve özel harp dairesi elamanı Alparslan Türkeş‘in başında olduĝu ülkücü/faşist hareket ve baĝlaşıkları idi.
Vatan elden gidiyor yaygarası, Celal Bayar‘ın „bu kış komünizim gelebilir“ açıklamaları gibi kışkırtmalar, paramiliterlerin cinayet ve katliamlarına zemin ve gerekçe yaratıyordu. Tek tek suikast veya maraş, çorum, sivas gibi toplu katliamlar la binlerce insanı katlettiler.

Tüm vahşetine rağmen, bu faşist paramiliter gruplar Devrimci hareket karşısında başarısızlığa uğradı ve geri püskürtüldü. Büyük şehirlerde karakollara yakın meydanlar ve sınırlı sayıda caminin çevresine sıkıştı kaldılar. Çakıcı aileside bu savaşta Faşist taraf ta yer almış ve Gültepede konumlanmıştır. Devrimcilerin İstanbul‘u semt semt, sokak sokak faşistlerden temizleme mücadelesinde Gültepe operasyonu çok önemli bir kilometre taşıdır. Alaatin Çakıcı nın babası ve amca oğlu bu operasyonu yürüten Dev-Sol şehir gerillaları tarafından cezalandırılmışlardır.
Faşist hareket, taşra illerin de etkin olsa da bu günlük politik gündemi belirlemede yeterli olamıyordu. Bütün büyük sanayi kuruluşları ve üniversiteler büyük şehirlerde idi ve ekonomik, politik gelişmelere de bu iki alan damgasını vuruyordu.

İşçiler ve Öğrenci gençlik…

Üniversitelerde bir çok ilerici demokrat öğretim görevlisi, devrimci öğrenci bu faşist katillerce katledidi. Cahit Oran Tütengil, Ümit Yaşar Doğanay gibi ilerici üniversite hocaları, İstanbul beyazıt ta gerçekleştirilen bombalı saldırı ve Ankara da TİP li öğrencilerin katledilmeleri üniversitelere yönelen faşistlerin katliamlarının örnekleri idi.
Faşist/ülkücü hareket İşverenlerin de hizmetinde, grevci işçilere saldırma, fabrikalarda devrimci sendikal çalışmalara engel olma, işçileri sindirme, korkutma ve hatta katletmekten geri durmadı. Disk eski genel başkanı ve Maden İş başkanı sosyalist işçi önderi Kemal Türkler işverenlerin hedef göstermesi sonucunda, gene bu faşist/ülkücüler tarafından katledildi. Patronların hizmetinde ki faşist harekete sadece iki örnek vermekle yetineyim. Birisi, İstanbul Florya Beşyolda kurulu bulunan ve Nazi işbirlikçisi, balkan göçmeni Murat Bayrak‘a ait Sancak tül fabrikasıdır. Sancak Tül işçilerini grev çadırı faşistlerin saldırsına uğramış, ölen ve yaralanan grev gözcüsü işçiler olmuştu. Fabrika faşistlerin kargahı haline gelmiş, bir çok faşist katil bu fabrikada saklanıyıordu. (Murat Bayrak, MHP üst düzey yöneticilerinden di. 2. Emperyalist savaşta, Balkanlar da nazi işgal ordusu ile birlikte çalışmış, Alman faşist hareketi ile MHP ve Türkeş in bağlantılarını kuran birisidir.) Polis fabrikaya giremiyor ve katilleri alamıyordu/almak istemiyordu.
İkinci örnek ise; İstanbul Güngörende kurulu olan Kale Killit fabrikası idi. Kale Kili Güngören taşınmadan önece, daha Bahçeli Evler/ Yayla da iken, Maden iş sendikası Kale Kilit te örgütlenmeye başladı. Bunun üzerine patron işçilerin çıkışlarını verince işçiler fabrikayı işgal ederek direniş başlattılar. Polis fabrikayı bastı ve direnişçi işçileri dışarıya attı. Akabinde işveren aceleyle bir çok faşisti fabrikaya işe aldı ve Milliyetci İşçiler Sendikası (MİSK) adlı faşist sendikanın örgütlenmesini sağladı. O günden sonra Kale Kilit te sancak Tül gibi faşist katillerin çinayetler işledikten sonra gelip saklandığı, faşist bir üs olmuştu. Taa ki bir gün devrimci bir örgüt (MLSP-B) fabrikadaki MİSK yöneticisi üç faşisti cezalandırıncaya kadar Kale Kilit bu konumunu sürdürdü. Bir ayrıntı: Kale Kilit‘in sahibi Sivaslı ve Alevi kökenli bir kapitalist idi. Bunu vurgulamamın sebebi; kapitalistlerin dini, meshebi ve ulusunun kar olduğunu ve faşistleri kullanmaktan hiç çekinmeyeceklerini anlatmak istememden dir. Murat Bayrak gibi bir nazi işbirlikçisi ile Sivaslı Alevi bir kapitalist arasında fark yoktur.
Mehmet Gül, Zihni Acba, Haluk Kırcı, Alaatin Çakıcı, Abdullah Çatlı, Ökkeş Kenger, Muhsin Yazıcıoğlu ve daha onlarca isim bu dönemin öne çıkmış, tanınmış faşistleri idi. Bunlardan Mehmet Gül ve Zihni Acba ile Gayrettepe de olduğum sürede yollarımız keşişti. Yukarıdaki sorgu odalarında, onların sorgularına kulak misafiri olmuş bir çok devrimci arkadaştan duyduğumuza göre bu faşistler, bir çok cinayeti işlediklerini itiraf etmişlerdi. Ama daha sonraki mahkeme süreçlerinde neler yaşandığını bilmiyoruz. Nihayetinde bir çoğu kısa tutukluklar sonrası bırakıldı ve hata bazıları da milletvekili olarak meclise girdiler.

Mehmet Gül ve Zihni Acba aşağıda hücredelerde kaldıkları sürelerde, bütün gün koridorlarda dolaşır, meydancı olarak polislere yardım edrlerdi. Hatta bazı devrimcilerden duydukları bilgileri gidip polislere ihbar etmeleri sonucunda bir çok devrimci çok ağır işkenceler de gördü. Partizan davasından (HU) bunlardan biridir.

Bizler bunları görüyor, duyor ve tabi kinlenip , diş biliyorduk.

Ve ben bunlarla selimiyede, 7 nolu koĝuşta gene karşılaşacaktım. Mayıs sonlarında, güneşli bir bahar günü, nihayet Gayrettepe işkencehanesinden Selimiye ye, askeri savcılık ve askeri mahkemelerin olduğu 1. Ordu komutanlığına sevk edildik.

12 Eylül cuntasının meşhur, „Karıştır, Alıştır, Barıştır“ planı vardı. Bunu Selimiye dede denedi. Bu plan gereĝi; Devrimciler faşistlerle aynı koĝuşlara konacaklar. Karıştırılacaklar,bir arada yaşamdan kaynaklı, bir birine alışacaklar ve tabi barışacaklar!
Biz, Devrimci Kurtuluş (DK) grubu olark 7 +8 kişi 7 nolu koğuşa düştük. Koĝuşta 60 ila 80 civarında insan vardı. 1/3 ü Devrimci geri kalanı faşistler. Yani 60 a 20 gibi bir oran. Fakat, alan olarak koĝuşun yarısı faşistler tarafından kullanılıyor. Faşistler, 20 kişi ile koğuşun yarısında rahat uyuyorlarken, biz üst üste uyuyoruz. Yemek masası tam ortada uzunca bir bank şeklinde ve yer sofrası formatında. Onlar bir tarafında oturuyor biz öbür tarafında, yani bir nevi sınır. Onlar bir kerede otururlarken biz üç posta deĝişerek yemeĝe oturuyoruz. Karavanayı askerden onlar alıyor. Koĝuş adına askerlerle onlar muhatap. Yani kısacası M. Gül koĝuş aĝası gibi.
Devrimciler çoĝu farklı örgütlerden gelmiş. Birbirilerini tanımıyorlar. Geçici bir yer olduĝu için aralarında güven oluşması, bu kısa sürede mümkün olmuyor. Faşistlere karşı tekil çıkş yapanları da faşistler askere ihbar ediyorlar ve askerler bunları ya iskenceye alıyor yada başka koĝuşa götürüyorlar. Dolaysıyla toplu bir karşı tepki örgütlenemiyor.

Bizim grup hepimiz birbirimizi tanıyoruz. Dışarıda da aynı bölgedeniz, aramızda söz birliĝi ve güven var. Bizim dışımızda Partizan davasından sayısını tam hatırlayamadıĝım bir gurpla biz yan yana, aynı köşedeyiz. Partizan ile DK örgütleri arasında hep bir dostluk ve güven ilikşkisi olmuştur. Biz, en rahat Partizancı arkadaşlarla kaynaşır ve anlaşırdık. Genelde aynı komünlerde kalırdık. Belki de Toptaşı firarı gibi ortak eylemlerinde buna katkısı olmuştur.

İlk günün akşamından, Partizancı arkadaşlarla (ZK isiminde grubun temsilcisi ile) koĝuşta ki bu durumu hemen konuşmaya başladık ve faşistlerin hakimiyetini kabul edemeyeceĝimizi, buna son vermeyi kararlaştırdık. Diĝer gruptan insanları da gözlemleyip gövenebileceklerimizle konuşmaya karar verdik. Herşey ortada, faşistlerin gözü üzerimiz de olduĝu için dikkatli olmamız lazım. Faşistler fark ederse bizi ihbar eder ve idare bizi daĝıtabilir. Neyse ki uzun uzun gizli görüşme ve hazırlıklara ihtiyaç kalmadı.

Koğuşta ikinci günümüz. Öĝle yemeĝine oturduk. Biz ve Partizancı arkadaşlar aynı posta da, masanın sol tarafında oturuyoruz. Karşımızda M. Gül ve diğer faşistler. Masanın genişliği yarım metre ya var ya yok. Yani ellerimiz birbirine değiyor! Faşistler kendi aralarında konuşup şakalaşıyorlar. Konu bitler! Kim kaçtane bit bulmuş ve öldürmüş! M. Gül; „ben 10 tane bit öldürdüm. 5 tanesi Maocu, 5 tanesi de İGD liydi“. Daha sözünü bitiremeden tam karşısında oturan DK. Tozkoparandan KÇ adlı arkadaş yumruğu tam aĝzının üstüne indirverdi. Faşistler şok! Böyle bir şey hiç beklemedikleri için gayet rahat ve kendilerinden emindiler o ana kadar. Onlar daha şoku atlatmadan biz ve partizancı arkadaşlar hepmiz karşımızda oturanlara vurmaya başladık. O arada bizden iki kişi, engelli bir arkadaşın koltuk deĝeneklerini alark faşistlere kafa göz giriştiler. Biz ve Partizancı arkadaşlara diĝer devrimcilerden de katılanlar oldu ve faşistlerin üzerine atıldılar. Faşistler masadan kalkıp geriye bir köşeye sıkıştılar. Epeyce dayak yiyenleri de oldu tabi. Askerler koĝuşa daldılar ve araya girerek bizi ayırdılar. Tehtitler savurup gittiler. Askerler gittikten sonra bir arkadaş ayaĝa kalkarak faşistlere yönelik koşullarımızı açıkladı. Onların yattıĝı taraftaki sedirin yarısını, masanın yarısını , duşların kullanım süresini hepsini yeniden belirledik.

Faşistlerin egemelikleri böylece bitti. Sonrası günlerde kuzu gibi oldular. Tabi, bizler de tedbirlerimizi aldık. Geceleri nöbetçiler koyduk. Ve devrimci arkadaşlar arsında yeniden güven oluştu. İşte benim tandığım faşistler ve devrimcilerin onlarla konuştukları dil…

Faşizm, tüm kökleriyle imha edilmediği sürece, her fırsatta eğemenlerin çıkarı için işlemeyeceği suç, yapamayacağı kötülük ve alçaklık yoktur. Gün gelir Kürdleri katlederler, gün gelir Alevi katliamı yaparlar, gün gelir Ermenileri katlederler, devrimcilere saldırır, gün gelir halka saldırır, gün gelir uyuşturucu satar, gün gelir insan ticareti yaparlar. Onların ipleri, devletin ve devletin sahibi olan kapitalistlerin elindedir. Kapitalist devlet Mafyadır! Faşizm Kapitalst devletin ürünü ve faşistlerde kullanılan maşalardır. Çakıcı lar, faşist/ülkücüdür, Mafyadır, ve TC devletinin elemanlarıdır. MHP de bunların Mecliste oturan takım elbiseli kravatlı temsilcisidir.

12 Eylül faşist cuntası başaramadı, Akp+Mhp faşist iktidarı da başaramayacak. Kılıçdaroğlu nun ülkücüleri övemesi de işe yaramayacak.
O gün; Karışmadık! Alışmadık! Barışmadık!
Bu günde; Karışmayacağız, Alışmayacağız, Barışmayacağız! Bir ekleme de benden Afetmeyeceğiz!
Faşizme karşı omuz omuza!

Necati Güler

28 Kasım 2020

Kaynak: Necati Güler’in Facebook sayfasından alınmıstır.

Diğer Başlıklar

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (5) Hamit BALDEMİR

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (5) Hamit BALDEMİR Kürdistan Bağımsız olmadan Demokratik Türkiye Mümkün Değildir Bizim ülkemiz …

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI! Hamit BALDEMİR

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (4) Dünya devrimci hareketin ve reel sosyalizmin deneyimi gösteriyor ki, böyle kısa …

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (3)

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (3) Proletaryanın Devrimciliği ve Komünist Parti Koşulu Proletaryanın, toplumsal üretimdeki yer ve …

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (2)

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (2) İlk insanın üretim faaliyeti.İlkel dönemin üretim araçlarının gelişimi ile somutluk kazanan …