19 Aralık, Faşist DSP, ANAP ve MHP Koalisyon Hükümeti, tarafından gerçekleştirilen en büyük Hapishane katliamının kara tarihidir. Aynı zamanda tüm eşitsiz koşullara rağmen, devrimci tutsakların 4 gün süren destansı direnişinin adıdır. 20 Hapishanede zamandaş gerçekleştirilen katliamda; 28 devrimci tutsak katledilirken, onlarca devrimci tutsak da yaralandı. Nazi kamplarını, nazi zulmünü aratmayan görüntülerde, devlet erkanı; tankı, topu, cephanesiyle hapishanelere yönelik yeni bir katliama daha imza attı. F tiplerine karşı direnişe geçen devrimci tutsaklar ise; büyük bir direngenlikle, yanıt verdi.
19 Aralık katliamı, sadece F tipi hapishanelere geçiş için yapılan bir katliam değildir. Aynı zamanda İMF programını uygulamak için toplumsal muhalefetin en ileri bölüğü olan devrimci tutsakları yok etme, tasfiye etme saldırısıdır.
1999’da Kürt Halk önderi Abdullah Öcalan’ı Uluslararası komplo ile hapsedip İmralı hapishanesine koyarak; Kürt halkını öncüsüz bırakacağını zanneden ceberut devlet geleneği; devrimci tutsakları, devrimci öncüleri de yok etme saldırısına girişerek kapitalist sistem ile tam uyum içerisine girmeyi hedeflemiştir. Dönemin başbakanı Ecevit’in sözleriyle “IMF programını uygulamak, hapishaneler sorununu çözmekten geçmektedir” diyerek geleneksel katliamcı faşist zihniyeti açık etmiştir.
Aradan geçen 20 yıla rağmen, hapishanelerde esasta değişen hiçbir şey olmadı. Bugünkü faşist şeflik Rejiminin de uyguladığı, terör ve saldırganlığın en önemli hedeflerinden biri, hapishanelerdeki politik tutsaklar oldu.
Türkiye ve Kürdistanı açık bir hapishaneye dönüştüren Erdoğan’ın faşist şeflik rejimi, devraldığı katliamcı zindan politikasını azgınca sürdürerek daha fazla yoğunlaştırılan tecrit uygulamasıyla birlikte, işkence, sürgün, görüş, mektup yasakları uygulamalarında da sınır tanımamaktadır. Yayınlara, kitaplara ulaşım hakları sınırlanan politik tutsaklara en son Figen Yüksekdağ ve Sebahat Tuncel, Çağlar Demirel ve çok sayıda mahpusun kaldığı hücre baskınları da göstermektedir ki; katliamcı, zindan politikası güncellenerek sürmektedir.
2015 Haziran seçimlerinin ardından, başta HDP Eşbaşkanları Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş olmak üzere milletvekilleri, belediye başkanları ve binlerce politik aktivist tutuklayarak hapishanelere gönderen Faşist Erdoğan diktatörlüğü, onlarca hasta tutsağı tahliye ettirmekte; dahası Covid-19 virüsü tehdidi ile başbaşa bırakmaktadır. Nitekim, T.C devletinin resmi rakamlarına göre bile; 368 hapishanenin 117’sinde corona vakasına rastlanmış; 12 mahpus ise yaşamını yitirmiştir.
Bugün, Türkiye ve Kürdistan hapishanelerinde, 300 bine yakın mahpus bulunurken; binlerce de çocuk anneleriyle birlikte, hapishanelerde tutulmaktadır.
Faşist politik İslamcı Erdoğan rejimi, ağır tecrit koşulları altında hapishaneleri adeta Nazi kamplarına dönüştürmüş durumda. 27 Kasım’da yurtsever tutsakların başlattığı açlık grevi eylemi de bir kez daha göstermektedir ki, zulme karşı yurtsever, devrimci tutsaklar da, direniş geleneğinden vazgeçmeyecektir.
Bizlere düşen görev ise zulme, baskıya karşı bedenlerinden başka bir silahı olmayan politik tutsakların sesi, soluğu olmaktır. Onların taleplerini sahiplenerek, işyerlerine, sokaklara, taşıyalım. Siyasi tutsakların taleplerini enternasyonal mücadelenin konusu yapalım.
Gün, hapishanelerdeki onur ve özgürlük direnişçilerinin taleplerinin bayraktarı olma günüdür.
Kahrolsun katliamcı Faşist diktatörlük!
Yaşasın devrimci tutsakların, onur ve özgürlük direnişi!
19 Aralığı unutma, unutturma!
Avrupa Demokratik Güç Birliği