SAVAŞ VE SEÇİM!
Zaman zaman kendi kendime sorarım; Kürdü, Türkü ve diğerleri olarak biz hepimiz unutkanlar toplamımıyız acaba diye. Cevabım hayır olur her keresinde. Ama sorumu da tekrarlarım. Ve her keresinde belgeli/arşivli çalışma yanımızın zayıflığı ile sözün uçar oluşu gırtlağıma düğümlenir. Oysa zaman eski zaman değil. Çoğu bilgiye ulaşmanın yol ve yöntemi kolaylaştı. Her konuyla ilgili olmasa da, çoğu güncel meselelerle ilgili kitaplara, ansiklopedilere, arşivlere veya konunun uzmanlarına başvurulmasına gerek yoktur artık. İnternete girmek, Googole sorarak birçok bilgi eksikliğimizi veya unutmuşluğumuzu giderebiliriz.
Ne mi demek istiyorum. Anlatmaya çalışayım. Türkiye kamuoyu gündeminde uzun süreden beri yoğun ve çalkantılı konular var. Her bir gündem maddesi hükümetler devirecek ağırlıkta konular. Örneğin; Türkiye ekonomisi üretimden önemli ölçüde uzaklaştırıldı. Asfalt ve beton dökmek ekonomik hayatın motoru yapıldı. Kamu adına biriktirilmiş ne varsa satıp savrulup yenildi. Üretim düşüşüne parelel olarak TL değer yitimini sürdürüyor. Dış borç katlanarak çoğalıyor. Ödemeler dengesi açığı durmadan büyüyor. Fahiş zamlar nedeniyle hayat pahalılığı toplumun dörte üçünün gırtlağını sıkıyor. Ve onları açlık sınırına doğru iteliyor. Dünyadaki büyük ekonomiler sıralamasında Türkiye iki-üç basamak birden geriye düştü.
Ekonomideki bu kötüye gidiş, devlet ve onun himayesindeki mafya örgütlenmeleri eliyle sürdürülen uyuşturucu kaçakçılığı, yasa dışı petrol ve silah ticareti, altın kaçakçılığı, kara para aklama ve hatta Suriyeli ve Afgan göçmenler örneklerinde de görüldüğü gibi insan kaçakcılığı yapılarak dengelenmeye çalışılsa da, ekonomi artık dikiş tutmuyor. Özetlediğimiz ekonomik yapı üzerinden siyasi istikrarın sağlanamayacağı açık ve aşikardır. Başkanlık sistemiyle hantal devlet yapısından kurtulup uçuşa geçeceği söylenen Türkiye ‘nin ne yazık ki yalnızca siyaseten kanatları kırılmadı. Meclis meclis olmaktan, hükümet hükümet olmaktan çıkartıldı. Hukuk ve adelet öldürüldü. Mafya anlayışı toplumsal dokuları bozmanın ötesine geçti. Yalan, hırsızlık, kamu mallarının yağmalanması gibi ahlaki çöküntü normalleştirildi. Dış itibar yerlerde sürünüyor.
Hükümetin başı durumundaki iki sarsak ihtiyar, bu kötü gidişattan savaş, işgal, ilhak ve sömürge politikaları yoluyla kendilerini ve Türkiye’yi kurtaracaklarını sanıyorlar. Savaş politikaları ile iç barış ve bölge barışı sürekli dinamitleniyor. Mafyatik yol ve yöntemlerle savaş politikaları esas alınınca, yalan dolana, entrika ve komplolara başvurmak kaçınılmazlaşıyor. Bir bilineni bir kere daha tekrarlayarak devam edelim. Sürdürülen savaş politikalarının yıkıcı ve yokedici sonuçlarının en ağırını Kürt ulusu yaşamaktadır. Bu acı ve acil gerçekliği unutmadan belirtelim ki, Türkiye’nin başına çöreklenmiş mevcut bu siyasi iktidarın biran önce baştan defedilmesi gerekiyor. TC’nin Kürdistan’dan kovulmasından ve bir devrim hareketi ile TC devletinin yıkılıp yok edilmesinden söz etmiyoruz. Normal yol ve yöntemlerle Türkiye bu faşist, sömürgeci ve militarist anlayıştan kurtarılmalıdır. Kastımız bu.
Ama, biz genel anlamda biliyoruz ki, faşist diktatörler kendileri kendi iktidarlarını kendi iradeleri ile terk etmezler. Özel olarak ise ayyuka çıkmış suçları nedeniyle de iktidarlarını yitirmek istemezler. Ve yine hatırlatmak babından söyleyelim. 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinin iptali sırasında da herkesler gördü ki, mevcut siyasi iktidar ilgili tüm yasaları ve hukuku çiğnemekten çekinmiyor.Yine hatırlatalım ki, 7 Haziran 2015 Genel Seçim sonuçlarının iptal edilmesinde CHP yönetimi Tayyip Erdoğan’a suç ortaklığı yapmıştı. 7 Haziran seçimlerinde AKP tek başına hükümet etme çoğunluğunu yitirmişti (7 Haziran seçim sonuçları: AKP % 40.9 , 258 milletvekili. CHP %25, 132 milletvekili. MHP %16.. 80 milletvekili. HDP %13.1 ve 80 milletvekili) Bu seçim sonucuna ve “Yeni seçilen TBMM Başkanlık Divanının seçiminden sonra, 45 gün içinde bakanlar Kurulunun Kurulamaması durumunda Cumhurbaşkanı Meclis Başkanına danışarak seçimin yenilenmesine karar verebilir. (Made: 116) diyen açık yasa hükmüne rağmen AKP ve CHP heyetleri iki ay boyunca çay/kahve içme toplantılarını sürdürmüşlerdi. Yani seçimi birlikte iptal ettirmişlerdi. CHP’nin söz konusu tutumu, açıkca ‘‘ben hükümet etmek istemiyorum‘‘ demekti.
Dahası daha da kötüydü. Sonrasına zamanın Başbakanı olan Davutoğlu’nun bir cümlesiyle giriş yapalım. Davutoğlu 7 Haziran 2015 sonrasını kastederek diyor ki; “ Terörle mücadelede defterler açılırsa birçok insan, insan içine çıkamaz“ (Gazete ve tv‘ler) Davutoğlu bu sözünün niyesini niçini açıklamıyor ama, biz o nedenleri biliyoruz. Fakat yine biz biliyoruz ki, Türkiye’de kimsenin yüzü kızarmayacak ve olup bitenler karşısında hukuk falan işlemeyecek ama, yinede biz yazıp sıralayalım:
- 22 Haziran 2015’te ve Ceylanpınarı’nda iki polis faili meçhule kurban gitti. (vurulan polislerin uyudukları odalarında başka polislerin parmak izleri tesbit edildi ya…ne yazar)
- AKP ve HDP heyetlerince 17 Haziran 2015 tarihinde açıklanan Dolmabahçe mutabakatını tanımadığını Tayyip Erdoğan 29 Haziran da açıkladı.
- 20 Temmuz 2015 günü Suruç katliamı yapıldı.
- 10 Ağustos „Hendek savaşları“ başladı
- 26 Ağustosta Erdoğan seçimin yenilenmesi kararını verdi.
- 8 Eylülde başlatılarak neredeyse Türkiye’deki tüm HDP binalarına saldırılar düzenlendi.
- 10 Ekimde Ankara Gar katliamı gerçekleştirildi.
- Kasım 2015 tarihinde seçimler yenilendi ve AKP 2.5 milyonluk geçersiz oyun kullanıldığı sabit olan bu seçim tiyatrosuyla oyunu 8 puan artıdı. Hükümet kurmaya hak kazanmış sayıldı.
Davutoğlu, işte tüm bunlar Hükümetin ve Devletin kumpaslarıdır demek istiyor. Geçmişe dönük tüm bu hatırlatmaları yapmaktaki kendi meramımıza gelince: bahsini ettiğimiz ekonomik kriz, siyaseten yönetememe hali ve diplomatik alanda içine girilen perişanlık durumu yeni bir siyasi iklim yarattı Türkiye’de. Dış ve iç kimi sermaye güçleri ile mevcut iktidarın arasındaki mesafe giderek açılıyor. Devlet içi güçlerin bazıları da gidişattan rahatsızlar. İşte bu güçlerin toplamı ve CHP’nin laik ve demokratik tabanı, CHP’ne hükümet olmaktan korkma demeye başladılar. İyi Partiyi de CHP’ye yedeklediler. Buna isterseniz siyasi kayyum deyin. Tüm bu destekleri arkasına alan CHP yönetimi, HDP ve Kürt halkıyla da iyi geçinmenin yol ve yöntemlerini aramaya girişti.
Niyeti ve arkasındaki dürtüleri her ne olursa olsun, CHP iyi yaptı, özgüvenli davranmaya başladı. Bunun en somut örneği ise , ilk kez dış ülkelere (Irak, Suriye ve Lübnan) asker gönderme teskeresine HAYIR demesiydi. İşte bu hayır deme tutumu CHP açısından bir zorunluluktu. Çünkü herkesler gibi CHP yönetimi de biliyor ki, her türlü öznellikten bağımsız olarak Türkiye bir seçim atmosferi içerisindedir. Hatta erken seçim olasılığı hiçte yabana atılamayacak kadar kendisini dayatmaktadır. Asıl ana muhalefet partisi olan HDP’nin önü hükümet olmak bakımından açık olmadığına göre, CHP’nin ince ince seçim hesapları yapması normaldir. Mevcut yönetim ise toplam iç ve dış etkenler bakımından sıkışmışlığının farkında. Ve bu atmosfer içerisinde yapılan tüm taraflı-tarafsız anket sonuçları gösteriyor ki, iktidar seçmen desteğini hızla yitiriyor; muhalefet ise yükselişte. Onca siyasi soykırım saldırılarına rağmen HDP ve onun seçmenleri kaya gibi sert ve sağlamlar. Hatta oy artışları hiç az sayılmayacak oranlarda.
Ama tüm bunların bir aması var. Osmanlıda oyun çok. Osmanlının torunları dedelerinden de beter. CHP bunu bilerek savaş tezkeresine hayır dedi. İktidar ise aynı nedenlerle savaş tezkeresini “ İKİ YILLIK” olarak Meclise getirdi ve onaylattı. Ne demek istediğimizi yukarıda bahsini ettiğimiz 7 Haziran seçimlerinin iptal edilip yenilenmesine gerekçe yapılan yasa maddesini hatırlatarak yapalım. Az yukarıda belirtmiştik. Erken veya zamanında seçimin olmasının ve muhalefetin seçimden başarıyla çıkmasının iç ve dış zeminleri oldukça güçlü. Fakat bunu yalnız biz bilmiyoruzki. AKP-MHP ortaklığıda biliyor. İşte bu seçim zemininin aleyhlerinede olması nedeniyle, 1 Kasım 2015 seçimlerinde olduğu gibi arkası mühürsüz oy hileleri benzeri seçim sahtakarlıklarının yeterli olmayacağının ayırdındalar. Ondandır ki savaş tezkeresini iki yıllık olarak düzenlediler. Hatta sırf bu saiklerle tezkereye “ yabancı askeri güçlerin Türkiye’de bulundurulmasını” eklediler.
Savaş tezkeresi ile seçimlerin bağının ne olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yoktur. TC Anayasasının 78. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının tezkere sahiplerine nasıl bir olanak sunduğu açıkca ortadadır. 78. Maddeyi olduğu gibi yazalım: “ SAVAŞ SEBEBİYLE YENİ SEÇİMLERİN YAPILMASINA İMKAN GÖRÜLMEZSE, TBMM SEÇİMLERİN BİR YIL GERİYE BIRAKILMASINA KARAR VEREBİLİR”. Anayasanın aynı maddesinin ikinci fıkrası ise şu: “ GERİ BIRAKMA SEBEBİ ORTADAN KALKMAMIŞSA, ERTELEME KARARINDAKİ USULE GÖRE BU İŞLEM TEKRARLANABİLİR.”
İlgili yasa maddesi çok açık.
Tezkereye oy verip kabul edenlerin, iç ve dış koşulları uygun buldukları an savaşa karar vereceklerinden şüphe edilemez. İç ve dış koşulların lehlerinde olmaması halinde bile, eğer yapılacak bir seçimde iktidardan düşecekleri kesinleşirse, mevcut yönetimin seçimleri erteleme macerasına girceği ciddi ciddi düşünülmelidir. Böyle bir endişe için elimizde yeteri kadar yaşanmış deneyimimiz var çünkü. Diyelimki ABD, RUSYA ve İran devletleri Tezkerede belirtilen alanlara Türk devletinin asker göndermesini, yani savaşa başvurmasını engellediler. Güney Kürdistan sınırları içerisinde ve otuz kilometre derinlikte her daim saldırılar yapılmıyor mu? Bunca zaman Kürt halkına yönelik yapılan bu saldırıların biraz daha çapı büyütülebilir. Bu hali savaş hali saymanın önünde herhangi bir engel yok ki. Dedik ya, Osmanlıda oyun çok. Rojawa ve Kuzey Suriye’de asker bulundurmak neden savaş hali sayılmasınki. Azerbeycan ile anlaşıp yeni bir Karabağ vakası üretilirse hiç şaşılmamalı. Libya veya bir başka Afrika ülkesinden asker davetiyesi çıkartılabilir vb.
Yaniii, yanisi şu: Seçim epeyce uzun bir süre Türkiye’nin gündeminden çıkabilir. İktidar tezkere ile yetki aldım diyecek, bir savaş bahanesi yaratacak, Anayasanın 78. maddesine uygun olarak seçimleri bir yıl bir yıl, bir yıl daha erteleyebilecektir. İki yıllık tezkerenin ve hükümete her türlü hareket serbestliği sağlayan 78. maddenin işlevsiz kılınmasının üç olasılığı vardır:
- Gezi eylemlerinin daha güçlüsü ile karşılaşma korkusunun somut bir gerçekliği ifade ettiği açıkca anlaşılırsa;
- Yönetim seçimleri kazanma umudunu % 50 kadar bir olasılık olarak görürse;
- Tüm batı dünyasından soyutlanmanın laftan öteye geçeceği kesinlik kazanırsa…
Anlaşılacağı gibi, umut bizde. Umut halklarımızın devrim dinamizminde. Umut sende be kardeşim.
2 Kasım 2021