5 Şubat 2022 tarihli baskı, sayfa 1 (ek) / Almanya`nın en önemli Anti Emperyalist Sosyalist gazetesi olan Junge Welt 5 Şubat 2022 tarihli sayısının hafta sonu ekinde, “Komünist Ayaklanma” başlığıyla Rainer Werning’in 45 yıldır Hollanda da sürgünde yaşayan, Filipinler de silahlı mücadelle yürüten Filipin Ulusal Demokratik Cephe (NDFP) Uluslararası baş temsilcisi temsilcisi ve sözcüsü G Luis G. Jalandoni ile bir Röportajı yayınlandı.
NDFP, Filipinler Komünist Partisi(CPP)’ne bağlı Yeni Halk Ordusu (NPA) ile birlikte 16 örgütün bir araya gelmesiyle kuruldu ve 1973 yılının Bahar´ından günümüze silahlı mücadelle yürütüyor.
Filipin Devleti ve NDFP arasında 2016 sonbaharına kadar süren barış görüşmelerinde, NDFP delegasyonunun başkanlığını da yapan G Luis G. Jalandoni ile röportajı Almancasından çevirdik. İlgiyle okunacağını umuyor ve paylaşıyoruz.
Denge Kurdistan Yayın Kollektifi
»Barış için çabalamak, otomatik olarak barışı garanti etmez« Filipinler’de Devrimci Mücadele İçin Bir Yaşam. Başarılar, baskı ve siyasi sürgün. Luis G. Jalandoni ile bir söyleşi Röportaj:
Rainer Werning
https://www.jungewelt.de/artikel/419991.kommunistischer-aufstand
Filipinler Ulusal Demokratik Cephesi’nin (NDFP) devrimci koalisyonunun uluslararası baş temsilcisisiniz ve şu anda Hollanda’da sürgünde yaşıyorsunuz. Nerede ve hangi koşullarda büyüdünüz? Gençliğinizde sizin için en etkileyici deneyimler nelerdi?
Gençliğimden birkaç olayı canlı bir şekilde hatırlıyorum. 8 Aralık 1941’idi, ilk komünyonumu kutlamıştım ve Manila’daki De La Salle Koleji’nden eve yürürken havada uçakları görünce şaşırmıştım. Havada bir mücadeleye girmiş gibiydiler. Kurşun yağmurunun isabet ettiği belli olan bir uçak savrulup yere düştü. Çok geçmeden bunun gerçekten bir hava savaşı olduğunu anladım. Japon işgal uçakları Filipinli pilotlarla savaşıyorlardı. Güneydoğu Asya’da İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcıydı.
Bir keresinde ablam Lourdes ile Manila’daki Singalong Kilisesi’ne doğru yürürken bir Japon karakolunun yanından geçtik . Durmayıp bekçiye selam vermeden geçen yaşlı bir yurttaş gördük. Japonlar tarafından durduruldu ve fena halde dövüldü. Bu bende derin ve çok olumsuz bir izlenim bıraktı. Japon işgali sırasında her yerde açlık vardı. Temel gıda maddeleri satın alınamıyordu. 1941 yılbaşında büyüklerimizin birkaç kutu domuz eti ve fasulye açtığını ve herkese iki çay kaşığı verildiğini hatırlıyorum. 1945’te savaş sona erdikten sonra, kardeşim Cesar ve ben Manila’dan Filipinler’in merkezindeki Negros adasındaki Silay’a gönderildik. Oraya giderken aşırı dolu olan bir tekneye bindik. Sılay’a vardığımızda aile topraklarımızın nazırı/marabası bizimle ilgilendi. Kurbağa yakalıyorduk. Bir kurbağa için bir Centova (Filipinler para birimi. ç.n.) kazanıyorduk ve Santa Teresita Koleji’nde ilkokula gidiyorduk. Çok dindar olan marbamızın ailesiyle her gün dini ayine gidiyordum.
Eskiden bir ilahiyatçı ve ilahiyatçıydınız. Sonunda rahipliği almamaya karar vermenize ne sebep oldu?
Gerçekten de 20 yaşında, CICM Misyonerleri olan temiz kalpli Meryem’in Immaculate Heart Cemaati tarafından yönetilen San Carlos Major Ruhban Okuluna girdim. Bu Roma Katolik cemaati, çoğunlukla Belçikalı ve Hollandalı, hemen hemen tümü ilerici olan rahiplerden oluşuyordu. Orada üç yıl felsefe, dört yılda teoloji okudum. Profesörlerimin tavsiyesi üzerine Roma ve Münih’te yüksek lisans yaptım. 1967’de Negros Occidental eyaletinin başkenti Bacolod’a döndüm ve aynı yılın Aralık ayında orada rahip olarak atandım.
Siyasallaşmanız için belirleyici olan neydi ve ağırlıklı olarak hangi örgütlerde aktiftiniz?
Genç bir rahip olarak, Bacolod Piskoposu Antonio Fortich tarafından piskoposluk sınırlarındaki cemaat’in sosyal hizmetler sorumlusu olarak görevlendirildim. Bu, yaklaşık 30 mahalle cemaatinden oluşuyordu, cemaat üyelerinin çoğu küçük çiftçiler ve şeker kamışı işçileriydi. Bu 1968’deydi. Piskopos, Sacadalar (mevsimlik/gündelik işçiler ç.n.) da dahil olmak üzere şeker kamışı işçilerinin aşırı sömürülmesi nedeniyle Negros’u “toplumsal bir yanardağ” olarak adlandırdı. Bunlar, yoksul komşu Antique bölgesinden hasat mevsiminde geçici işçi olarak işe alınan gündelik işçilerdi. Bu Sacadalar, çiftliklerdeki sürekli işçiler olan Dumaanlarla birlikte aşırı derecede sömürülürdü. Piskosluk bölgesinde Öğrenci gençlik örgütlenmeleri, Khi Rho ve Özgür Çiftçiler Federasyonu aktifti.
Sosyal Faaliyetler Ofisi yöneticisi olarak, Hiyang Hiyang adlı dağlık bir bölgenin köylü yerleşimcileri benimle ilişkiye geçtiler. Köylüler, bölgenin kötü şöhretli savaş ağası Gustilo tarafından defalarca taciz edilmekten ve ciddi şekilde tehdit edilmekten şikayet ettiler. Khi Rho’nun gençliği beni harekete geçmeye çağırdı. ‘Bu sıcak bir patates! söz konusu olan Gustilo!’ dedim… Gençler bana meydan okudular: “’ Sıcak patates’le uğraşmayı reddediyorsa, bu nasıl bir sosyal faaliyet ofisi!’” Çiftçiler bana üçüncü kez sorduğunda, müdahil olmayı kabul ettim. Beş öğrenci bana eşlik etti. Dağ bölgesine ulaştık. Köylüler bizi sevinçli bir şekilde karşıladılar ve kötü şöhretli savaş ağasına dava açmak için iki avukatımızı görevlendireceğimize dair onlara güvence verdik.
Bu arada Manila’daki en büyük günlük gazete haberini almış ve çiftçilerin çağrısını haber yapmıştı, bu da savaş lordunu çok kızdırmıştı. Ordu köylülere gitti ve onları tehdit etti. İki yaşlı kadın polis tarafından sorguya çekildiklerini bildirdi ve böylece bize önemli bir uyarı işareti vermiş oldular. O anki gelişmelerin sıcağında, muhabirler bu iki kadının isimlerini öğrendi. Bunları yayınlayarak, Gustilo üzerindeki baskının artırılması ve sonunda onun deşifre edilmesi umuluyordu. Ölümcül bir yanlış değerlendirme; iki gün sonra, 18 Haziran 1970’de, savaş lordunun kiralık katillerinden dört kişi iki kadını öldürdü – 80 yaşındaki Felomina Elarcosa ve 50 yaşındaki kızı Leonila Elarcosa.
Siyasi angajmanınızı güçlendirmeye özel bir şekilde katkıda bulunan belirli kitle mücadeleleri var mıydı?
Evet, Negros Oriental eyaletinin kuzeyindeki Bais kasabasındaki grev bunlardan biri. Orada şeker kamışı işçileri günde sadece 2.50 peso (o zamanlar yaklaşık bir D-Mark eşdeğeri) ve dolayısıyla 4.75 peso asgari ücretten çok daha az alıyorlardı. Medalla Milagrosa adlı orta büyüklükteki bir çiftlikte bir işçi öldü ve onun arkadaşları yardım için çiftlik sahibinden ricada bulundu. Oda, ölen işçiyi sarmak ve gömmek için bir hasır (banig) açtı. Bu İşçilere bir hakaretti. Ardından bir hafta sonra bir bebek öldü. İşçiler yine çiftlik sahibinden yardım istedi. Bu sefer de, küçümseyici bir şekilde boş bir süt şişesini atarak cevap verdi ve yine orada bulunanların öfkesini çekti. İşçiler, çiftlik sahibinin evine gitti ve orada bir grev noktası kurdu. Şeker kamışı çiftliğinin patronu o kadar korkmuştu ki, işçilere asgari ücret ödemeyi kabul etti. Bu, Bais’teki işçileri cesaretlendiran bir zafer oldu.
Bir diğer büyük mücadele, ünlü Victoria’s Milling Company, VMC’deki şeker kamışı işçilerinin mücadelesiydi. Başkanı aynı zamanda piskoposluk finans komitesinin de başkanıydı. Şirket, çalışanlarının bağımsız bir sendika kurmasına izin vermeyi reddetti. Yalnızca VMC tarafından himaye edilen bir şirket birliğine üye olmalarına izin verildi. Günlük 4,75 peso asgari ücret yerine, oradaki işçilere günlük 3,20 peso ödeniyordu. Buna rağmen, işçiler kendi bağımsız sendikalarını kurduklarında işten atıldılar. Daha sonra 1971 yılının Ağustos ayının sonlarında başlayan altı aylık bir militan greve gittiler.
İşçileri desteklemek için Sosyal Faaliyet Ofisi’nden bizler, çiftçiler ve gençlerle birlikte grev alanında, kalabalık bir kitle ile birlikte bir ayin yapma çağrısında bulunduk. Birçok şeker kamışı işçisi, çiftçi, genç ve dindar bize destek oldu. 15 rahip ayini kutsadı. Ardından destekçiler tarafından Victorias’tan başkent Bacolod’a 14 kilometrelik yürüyüş düzenlendi. Bu yürüyüşe binden fazla kişi katıldı. Flamalar, afişler ve dayanışma çağrılarıyla insanlar önce pazar meydanında halka açık bir gösterinin yapıldığı Silay’a gitti, ardından katılımcılar yakındaki kiliseye gitti. Güzel bir manzaraydı: İşçi flamaları tutan melekler, komünyon korkuluğu üzerindeki pankartlar ve işçiler için dayanışma çağrıları.
Ertesi gün, protestocular Talisay’a ve ardından Bacolod’a geçtiler. Orada, şehrin içinden geçen bir yürüyüşün ardından pazar meydanında halka açık bir miting düzenlendi. Bütün bu mücadeleler sırasında aklımdan şu düşünce geçti: sömürücüler, toprak ağaları, sömürülenler tarafından meydan kendilerine okunduğunda, onların orduları ve silahlı haydutları var. Buna karşılık işçi ve köylülerin de kendi ordularına, halk ordusuna ihtiyaçları var!
Siyasi kariyerinizi şekillendiren başka faktörler nelerdi?
Öğrenci gençlik arcılığıyla, Filipinler Komünist Partisi CPP’nin kurucu başkanı José Maria Sison, takma adı Amado Guerrero’nun »Filipin Toplumu ve Devrimi« adlı eseriyle tanıştım. Özellikle üçüncü bölüm, Demokratik Halk Devrimi, bana herşeyde belirleyici bir çözüm gibi geldi. Altı aydır grevde olan ama uğruna mücadele ettikleri reformlar gerçekleşmeyen şeker kamışı işçileriyle konuştuğumda, çözümün değerli bir paket gibi olduğunu söyledim. Bunları vadilere, tepelere, dağlara taşımamız gerekecekti ve yolculuk ne kadar çetin olursa olsun, sonunda tüm fedakarlıklara ve mücadelelere rağmen çözüme kavuşacaktık. Ulusal Demokrat olduğum ve silahlı mücadeleyi desteklediğim dönemdi artık.
Diktatör Marcos savaş hukuku ilan ettiğinde, karım Coni ve ben yeraltına inmek zorunda kaldık. Çiftçiler ve şeker kamışı işçileri ile yaptığım toplantılarda, yanımda Filipin Toplumu ve Devrimi’nin bir kopyasını düzenli olarak getirirdim ve onlarla tartışırım. Bir gün genç bir çiftçinin tutuklandığını ve işkence gördüğünü ve bir an önce ayrılmak zorunda olduklarını öğrendiklerinde, içlerinden biri geldi ve bana şöyle dedi: “Nefes aldığım sürece bu ülkeyi asla terk etmeyeceğim! Eğer o (kitap) konuşabilseydi, bizim için konuşurdu.”
Ağırlıklı olarak hangi örgütlerde faaliyet gösterdiniz?
Devrimci bir gençlik örgütü haline geldiği için Khi Rho’yu çok destekliyordum. Siyahilerle ilgili devrimci çalışmalarda, şeker kamışı işçilerini ve gençliği örgütlemede çok aktifti Khi Rho. Ayrıca, Antique eyaletindeki Negros ve Sacadas’ta kırsal yerleşimcilerin örgütlenmesi olan Hür Çiftçiler Federasyonu’nda yer aldım. 1972’de »Ulusal Kurtuluş için Hıristiyanlar« örgütü CNL kurulduğunda, eşim Coni ve ben bu örgütte çok aktiftik. Ağustos 1972’de ikimiz de ilk genel kurullarında CNL’nin yönetim kuruluna seçildik.
On bir aylık yeraltı devrimci çalışmasından sonra Coni ve ben Negros’ta tutuklandık. Bacolod hapishanesinde üç hafta, ardından bir hafta Cebu hapishanesinde tutuldum ve sonra uçakla Manila’ya götürüldüm. Coni orada “İpil Kabul Merkezi”nde hapsedildi ve ben de Filipin başkentinin bir bölgesi olan Fort Bonifacio’da bulunan “Gençlik Rehabilitasyon Merkezi”ne yerleştirildim. İlerici kilise adamlarının güçlü desteği nedeniyle Coni Temmuz 1974’te serbest bırakıldı ve ben de Ağustos 1974’te serbest bırakıldım.
Ekim 1975’te, o zamanlar Asya’nın en büyük alkhol üretim fabrikalarından biri olan La Tondeña’daki mücadeleye yoğunlaştım. Yüzde 80’i kadın olan ve uzun yıllar vasıflı işçi olmalarına rağmen kaçak düzensiz işçi olarak çalıştırılan 515 işçi, 44 saat oturma eylemi yaptı. Rahipler ve rahibeler tarafından desteklenmelerine rağmen ordu hepsini tutukladı. Sonunda fabrika sahipleri, taleplerin neredeyse tamamını kabul etmeye karar verdi. Daha önce düzensiz olarak çalıştırılan tüm işçiler kalıcı hale getirildi – büyük bir zafer! Bu başarı, devrimci işçi hareketine ivme kazandırdı ve 1972 sonbaharından bu yana yürürlükte olan sıkıyönetim kanununa rağmen ülke çapında bir fener görevi gördü.
Nasıl oldu da siz ve aileniz kaçmak ve Hollanda dan siyasi sığınma talebinde bulunmak zorunda kaldınız? Ve ne zamandı?
La Tondeña grevinden sonra, Coni ve ben yeniden devlet baskısının hedefi olduk. Bu dönemde devrimci hareket bizden uluslararası alanda görevler üstlenmemizi istedi. Bu nedenle, yoldaşların yardımıyla, ülkeyi fark edilmeden terk etmenin gizli yollarını bulmamız gerekiyordu. Coni, Temmuz 1976’da küçük oğlumuz Pendong ile birlikte ayrıldı. Birkaç ay sonra, Ekim 1976’da ben de başarılı bir şekilde ayrılabildim.
Siz ve eşiniz Coni, Yer altı Devrimci İttifakı NDFP’de hangi görevler üstlendiniz?
Coni, NDFP Barış Müzakereleri için Müzakere Kurulunun bir üyesi ve NDFP Çocukları Koruma Özel Dairesi Başkanıdır. Ayrıca, Manila’da hükümetle müzakere edilen “İnsan Haklarına Saygı ve Uluslararası İnsancıl Hukuka İlişkin Kapsamlı Anlaşma”nın uygulanmasını izlemekle görevli olan NDFP’nin Ortak İzleme Komitesine de başkanlık ediyor.
NDFP’nin üst düzey uluslararası temsilcisi olarak atandım ve 1994’ten 2016’ya kadar Filipin hükümetiyle yapılan barış görüşmelerinde NDFP müzakere ekibinin başında ve delegasyonun başkanı olarak görev yaptım. Filipinler Cumhuriyeti Hükümeti’nden Kongre Üyesi José Yap ile 1 Eylül 1992’de Lahey Ortak Deklarasyonu’nun ortak imzacısıydım. Bu önemli anlaşma, her iki tarafı eşit bir düzelmde kabul etti ve kategorik olarak kapitülasyon/teslim olma dayatmasını dışladı. Barış anlaşması şu temel noktaları içeriyordu: insan haklarına ve uluslararası insancıl hukuka saygı, sosyal ve ekonomik reformlar, siyasi ve anayasal reformların yanı sıra çatışan taraflar arasındaki düşmanlıkların sona ermesi ve silahlı kuvvetlerin düzenlenmesi (kabaca yeniden düzenleme, jW).
Barış müzakerelerindeki NDFP delegasyon liderliği görevimi 2016 sonbaharında kendi isteğimle bıraktığımdan beri, yalnızca »Kıdemli Danışmanı« olarak görev yapıyorum.
Filipinler, Güneydoğu Asya’da merkezi hükümete karşı silahlı bir komünist isyanın devam ettiği tek ülke. Sizi silahlı mücadeleyi bırakmaya ve ülke siyaset sahnesine barışçıl bir şekilde katılmaya çağıran eleştirenlerinize ne cevap veriyorsunuz?
Bu konudaki tecrübemiz, silahlı mücadeleyi bırakma ve barışçıl bir şekilde çalışmanın otomatik olarak barışı garanti etmediğini gösteriyor. Örneğin, 1906’da devrimci lider Macario Sakay, ilerici bir dost olarak kabul edilen Dominador Gómez’in tavsiyesi üzerine, af ve barış görüşmeleri yapmayı umarak teslim oldu. Ancak tutuklandı, işkence gördü ve öldürüldü. Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) 1997’de gerici rejimle işbirliği yapmak için silahlı mücadelesinden vazgeçti, rejime dahil oldu ve devrimci programını sürdüremedi. Uluslararası olarak, NDFP’de bizler, Birleşmiş Milletler’in sözde : silahsızlandırma, faaliyeti dağıtma ve sivil hayata yeniden entegrasyon diye ifade edilen (DDR) programına karşı çıkıyoruz. Bu program Kolombiya’daki FARC-EP tarafından kabul edildi. Silahlarını bıraktılar, yaklaşık 8.000 savaşçıyı terhis ettiler ve teslim oldular. Nepal’de de benzer bir süreç yaşandı.
NDFP’ olarak bizler, Filipin halkının ulusal ve toplumsal kurtuluşunu sağlamak için devrimci mücadeleyi sürdürmeye kararlıyız. Silahlı çatışmanın nedenlerini ortadan kaldırmak için Filipinler Cumhuriyeti Hükümeti ile barış görüşmeleri yapmaya hazırız. Ancak biz silahlarımızı bırakıp teslim olmaya hazır değiliz.
Şubat 2022