ROAVA İŞGAL HAREKETİ … Ve …
Herkes için zor bir süreç yaşanıyor. Ortadoğu ve özelde Kürdistan için çok daha zor bir süreç yaşıyoruz. Kürdistan adeta yeniden işgal ve istila ediliyor. Kürdistan halkının kahramanca duruşu ve direnişini selamlamakla birlikte; dış
güçlerin orantısz gücü ve dış destekten yoksunluk, Kürdistan halkının direnişinin zaferle taçlanmasını engellemektedir. Bununla birlikte, Kürdistani güçlerin ulusal bir birlik yaratamaması mevcut mevzilerin ellerinden alınmasına kaynaklık etmektedir. Ulusal güçler tam bir bölünmüşlük içinde ve dört bir yandan saldırı altındadır. Her gün kazanımları aşınırken tam bir jenosit ile karşı karşıyadır. Ulusal güçler parça parça olsa da; tüm varlıklarıyla düşmana karşı ölümüne direnmektedir. Kürdistan ulusal güçlere karşı daha önce olmadığı kadar emperyalistler, sömürgecilere dolaylı veya direkt destek vermektedir. Bölgesel çıkarları doğrultusunda ve dönemsel gelişmelere bağlı olarak emperyalistler tavır belirliyor. Bu tavırları tamamen emperyalsit çıkarlara endeksli ve asla ulusların kendi yazgılarını belirlemeye saygıyla en ufak bir linitisi yoktur. Bu böyle bilindiği halde, mevcut dünya durumundan ve zorunluluktan kaynaklı emperyalistlerle ittifaklar yapılmaktadır. Başka ittifak yapacak uluslararası güçte yoktur. Bu bağlamda, emperyalistlerle ulusal çıkarlar doğrultusunda ittifak ve işbiliği yapmak kadar doğal bir durum yoktur. Ancak görüldüğü gibi emperyalistlere bu konuda asla güven olmaz. Bizim yurtsever kesimde, özellikle Başur ve daha sonra Rojava`dan ötürü gelişen ABD hayranlığının ne kadar yanıltıcı olduğunu bu son durum çok iyi göster. Tekrar ediyorum, ben birey olara; ulusal çıkarlar gereği emperalistlerle işbirliği ve ittifakı savunuyor ve doğru buluyorum ama bunun bir hayranlığa ve anti sosyalistliğe kaynaklık edilmesini bir yanılgı ve bir burjuva sınıf bakış açısı olarak değerlendiriyorum.
Şimdi gelelim son duruma. Yani „Pençe Kılıç” operasyona. Ne oldu da bu duruma gelindi. Bunu biraz irdelemk lazım diye düşünüyorum. Türk Devleti, dünya ve bölge politikasını Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi ezme ve bitirme ekseninde geliştirmektedir. Başka bir anlatımla Kürt ulusunun kazanımlarını ortadan kaldırmak, ulusal özgürlük hareketinin dış desteğini sıfırlamak ve hareketi etkisiz hale getirmek üzerine bir politika üretmektedir. Bunun için devlet olanaklarını sonuna dek kullanmakta, emperyalistlere ve bölge gerici devletlere kendi ulusal çıkarlarını hiçe sayarak tavizler vermektedir. Bu konuda başarılı olmadığını söylemek doğru olmaz. Yani sömürgeci ve Kürd düşmanı olmanın bütün gereklerini yerine getiriyor. Kendi kamuoyunu din ve ırkçılık zehiriyle etkiliyor. Uluslararası ilişkilerde diplomatik ve nezaketen uzak bir dil kullansa da; kapalı kapılar ardında görüşmelerde tavizler ve vaadler vererek emperyalistlere Kürd düşmanlığı politikasını ya benimsetmekte, ya da sessiz kalmalarını sağlamaktadır. Bu durum artık herkes tarafında bilnmektedir. Malesef uluslararası ilişkiler güç ve çıkar ekseninde gelişmektedir. Kimin eli kimin cebinde belli değildir. Yalan ve inkar üzerine inşaa edilen bir diploması. Durum bu olunca, Erdoğan ve Bahçeli politikası bu güçlerce makul görünmektedir.
Bilindiği gibi bir Ukranya ve Rusya savaşı patlak verdi. Bütün NATO ve ittifakları, dahası ABD ve tüm Avrupa emperyalistleri Rusya`ya tavır aldı. Rusya emperyal çıkarlarını diğer emperyalistlere karşı korumak itisiyle böyle bir savaş başlattı. Gerek Suriye merkezi yönetimine karşı tavırları, gerek Libya iç savaşında Rusya`ya ters düşen politikasındaki durumun ikili ilişkilerde yarattığı sorunlara rağmen; Ukranya Rusya savaşında TC`nin NATO`nun istediği çizgide tavır geliştirmemesi. Rusya ile sıcak ilişkilerin gelişmesine yol açtı. Hem ticari ilişkilerini devam ettirdi ve hem de Rusya`ya hava sahasını kapatmadı. Diğer tarafta SİHA`ları Ukranya`ya vermeyi ihmal etmedi. İsveç ve Finlandiya`nin NATO üyeliği gibi bir çok uluslararası durumu TC kendi lehine çevirdi ve bu gelişmeler onun jeopolitik ve jeostratejik önemini artırdı. Bunu fırsat bilen TC, bu durumu Kürdistan`ın işgali için kullanmaya başladı. Anlaşıldığı kadarı ile hem Rusya ve hem de ABD`nin olurunu alarak harekete geçti.
TC bilindiği gibi nisan 2022`da başattığı “Pençe” operasyonu ile PKK üslerine ve çevredeki sivil yerleşim birimlerine hava saldırıları düzenlemeye ve arkasında kara hareketini başlatı. Aylardır gerillalar sömürgeci işgal ve imhaya karşı direnmekteler. Hem orantısız güç kullanılmakta ve hem de kimyasal silahlar kullanmaktadır. Emperyalistlerce bu bilindiği halde, bunun ulusalararası savaş kurallarına aykırılığı bilinmesine rağmen, kimseden ses çıkmamaktadır. Bu da gösteriyor ki, emperyalistler PKK`nin tasfiyesine veya etksiz kılınmasına karar vermiştir. Savaş Zap`ta tüm şiddetiyle devam ediyor. Gerilla kahramanca savaşıyor ancak koşullar tamaen gerillanın alehinedir. Bir taraftan TC, bir taraftan İran ve bir tarafta Irak gerillayı kuşatmış durumdadır. KDP bu savaşta olması gereken tarafta değildir. Başur`da;YNK içinde ve YNK ile KDP arasında da önemli sorunlar ve çatışma sınırında anlaşmazlıklar var. Güney ulusal güçleri kendi içinde bir hesaplaşma ve bölünme sürecini yaşıyor. Başur, TC`nin bu imha hareketine sessiz kalmakta ve zimmen desteklemektedir. Bu acı bir durum. Ulusal güçlerin arasındaki sorun veya kavga ne olursa olsun ulusal çıkarlarda birleşmek bir yurtseverlik görevidir. Ne var ki, sınıf ve aile çıkarları ulusal çıkarların önüne geçmiş durumdadır.
Emperyalistler çıkarlarının gereği politikalar yapıyor. Bölgede istedikleri düzeni kurmak için direkt müdahele yerine çatışan güçler üzerinde amacına ulaşmak peşinde. Dengeler üzerinde oyunlar oynanıyor ve politikalar geliştiriliyor. Dünyada gelişen veya değişen durumlar zaman zaman bu politikaları etkiliyor. Kimi zaman politikalarda kırılmalar ve dönüşümler oluyor. Burada emperyalistlerin tek amacı ve hedefi çıkarları garantiye almaktır. Hem bölge güçlerini çatıştırarak zayıf düşmelerini sağlayarak kendi çizgilerine mahkum etmek ve hem de barış ve güvence unsuru oldukları imajını geliştirip pekiştirmek istiyor. ABD`nin Rojava`ya desteğinin nedeni ortadadır. Kürtleri düşündüğünden ve ezilen sömürge ulusların yanında olduklarından bu desteği vermiyor. Suriye`de kurduğu ve desteklediği gerici örgütlerle yönetimi deviremedi. Ҫünkü, Rusya faktörü ve Rusya`nın Suriye yönetimini desteklemesi bu oyunu bozdu. Elbette Rusya da emperyalist emeller ve çıkarlar için Suriye yönetimini destekliyor. SSCB`den kalma ikili devlet arası ilişkileri bu kez emperyalist Rusya olarak devir aldı. DAİŞ ile mücadelede PYD önderliğindeki Kürtler kahramanca direndiler ve ağır bedeller ödeyerek varlıklarını kanıtladılar. ABD`nin hava desteği ile DAİŞ`i etkisz hale getirdi. TC, DAİŞ`i destekledi ve politikasını onun kazanması üzerinde geliştirdi. Evdeki hesap çarşıya uyumadı ve TC burada kayıp etti. ABD`nin bir projesi olan DAİŞ’in İslam damarı ağır bastı ve ABD`nin denetiminde çıkarak ABD karşıtı bir güce dönüştü. Onlarda başarılarını Kürtlerin örgütsel varlığını ortadan kaldırmak üzerine inşaa ettiler ve TC`ye dayanarak amaçlarına ulaşmaya çalıştılar. Ancak bu hayal Kobani`de toprağa gömüldü. ABD‘nin Suriye`de etkili olmak ve zenginliklerinde söz sahibi olmak için tek sosyal ve ulusal dayanak Kürtler idi. Bu zorunlu buluşma ve ittifak böylece vücut buldu.
TC, Kobani`nin düşmesi üzerine kurduğu hayal yıkılınca, DAİŞ artıklarından veya uzantılarında yeni örgütler kurarak Rojava`ya saldırmaya devam etti. En son bu çete kalıntılarından “ Suriye Milli Orudus” çatısı altında bu canileri örgütledi ve destlekliyor. Amaç Kürtlerin ulusal kazanımlarını ortadan kaldırmak ve bölgede etkili bir güç olmaktır. Kürtler ve Kürdistan üzerinde bölgenin zenginliklerinden ve paylaşımında söz sahibi olmak istiyor. Elbette bunu iç politikada önemli bir koz olarak kullanıyor ve AKP-MHP iktidarının devamına ideolojik ve politik argüman olarak kullanıyor.
ABD, Rojava`yı Suriye`de etkili olmak için bir manivela olarak görüyor. TC, Rojava`daki Kürt varlığı ve kazanımları kendisi için ulusal tehlike görüyor ve tüm varlığı ile bunu ortada kaldırmak için çalışıyor. İç ve dış politikasını Kürtlerin kazanımlarını ortada kaldırmak üzerine geliştiriyor. Bu ayni zamanda onun emperyalist ve sömürgeci politikasının temel eksenidir. TC, Amerika`ya diyor; Suriye`deki çıkarlarını ben korurum. Varolan gerici çeteleri bir düzen içine alır ve onları senin için tehlike olmaktan çıkarırım. Bu Amerika`ya karlı gibi gelse de, ABD bu konuda Türkiye`ye güvenmiyor. Ancak, ABD; Rojava`da Kürtlerin bağımsız duruşundan hoşnut değildir. Maddi ve askeri destek sunsa da Rojava`da kurulmakta olan sistemi sindiremiyor. PKK ile bağlantısını hazmedemiyor. PYD`yi kendi çizgisne zorluyor. PYD`nin bu dayatmasına direnmesinden memnun değildir. Rusya ise, Rojava`nın ABD ile ilişkisinden rahatsız ve Rojava yönetimini Suriye merkezi yönetimin istediği noktaya çekmek istiyor. Türkiye ile olan ilişkilerinde bunu iyi kullaniyor. Mesela Afrin`nin işgaline ve ilhakına yol veridği gibi. Karşılığında ise elbette önemli tavizler almıtır.
Mesela Ukranya – Rusya savaşında ABD ve AB`nin Rusya`ya ambargosuna TC katılmamıştır. Bir NATO devleti olduğu halde. Hava sahasını Rusya`ya kapatmamıştır ve ticari ilişkilerini devam ettirmiştir. Şimdi Ukranya ve Rusya savaşı ile ortaya çıkan fırsatları TC kullanıyor. Bir tarafta Rusya ile iyi ilişkiler geliştiriyor. Rusya hem TC ile ABD`yi karşı karşıya getirmeye çalışıyor ve hem de mevcut ambargoyu TC aracılığı ile deliyor. Türkiye ise, bu olanakları Kürdistan`ı yeniden işgal etmek ve ulusal demokratik güçleri askeri olarak etkisizleştirmek için kullanıyor. İran`da bu koşulları Başur`da Kürdistani güçleri etkiszleştirmek için kullanıyor ve saldırıları yoğunlaştırıyor. Jiyan Amin`nin İran polislerince katledilmesi ile başlayan başkaldırıyı bir önderliğe kavuşmadan boğmak istiyor. Herkesin bir planı var ve malsef hepsi Kürtlerin kazanımlarını ve halkını ortadan kaldırmak üzerinedir.
ABD ve AB Kürdistan ve halkına yönelik bu vahşi savaşa seyirci kalmaktadır. Kimi diplomatik eleştirileri olsada ciddi bir tavır sergilememekte ve bu saldırıları durdurmak için herhangi bir adım atmamaktadır. Kimi sol demokrat parlementer ve senatörlerin sert açıklamaları aslında devletin düşüncesi ile alaksı olduğunu sanmıyorum. Her gün farklı gelişmeler oluyor. Sonun nasıl olacağını kestirmek zor. Kurt dumanlı havayı seviyor. Sömürgecilerde dumanlı ortamı seviyorlar ve bunu iyi kullanıyorlar. Emperyalistlere ve sömürgecilere güven olmaz. Ne var ki, dünyada başka güç yoktur. Dünya ilerici ve devrimci kamuoyu ise etksiz ve örgütsüzdür. Suya düşen yılana sarılır misali, Kürdistan halkının çıkarları doğrultusunda emperyalistlerle ittifak yapmaktan başka çaresi yoktur. Bu konuda kimsenin içi boş anti emperyalistlik yapma lüksü olamaz. Politika nesnel gerçekler üzerinde yapılır. Nesnel gerçekler Kürdistan halkına başka seçenekler sunmuyor. Kürdistani tüm güçler bu zor süreçte kurtulmak için öncelikler kendi aralarında dar grup ve aile çıkarları için çatışmayı bırakmalıdır. Ulusal çıkarlar için bir araya gelinmeli ve acil bir ulusal birlik yaratılmalıdır. Ulusal çıkarlarına kim daha yakın ise onunla ittifaktan çekinmemelidir. Kendi aralarındaki farklılıkları demokratik yöntemerle çözmelidir. Sömürgeciler Kürdistan ve Kürtler sözkonusu olunca birleşiyorlar. Türkiye`de düzen partileri Kürtler sözkonusu olunca, aralarındaki sorunları bir kenara bırakıyorlar. Tüm gücüyle Kürtlere saldıırıyorlar. Kürdistan‘lılar da düşmana karşı birlikte olmayı başarmalıdır. Asolan Kürdistan`ın özgürlük sorunudur. Gerisi tefaurat olmalıdır. Mevcut dünya koşullarında tarafsızlık; yani emperyalist ve bölge güçleri arasında tarafsızlık hem camiden hem kiliseden yana olmak gibi bir durum yaratıyor. Mecbur kalınırsa, kilise veya camiden biri tercih edilebilir. Tarih henüz son sözünü söylemedi. Süreç nereye evrilecek hep beraber göreceğiz. Kürdistan ve tüm ezilen halklar son sözünü söylediğinde zafer gerçek olacaktır
02.12.2022