Yazarımız Hamit Baldemir Devrimci Kişilik Sorunu üst başlığı ile yazmış olduğu yazıyı bölümler halinde yayınlayacağız. Denge Kürdistan Yayın Kollektifi.
DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI
Kendini yaratan tek varlık olan insanın gelişimi, hayvandan insana evrimleşmesinden bu yana milyonlarca yıldır durmadan, kimi zaman hızlı ve kimi zaman yavaş; kimi zaman barışçıl ve kimi zaman şiddetli toplumsal patlamalarla sürüp gelmektedir. İnsanlığın varoluş serüveni, insanın doğuş serüveni, insanın doğanın bir parçası olarak doğada var olma ve doğayı dönüştürme çabası ile başlar. Bu nokta da insanın sıfır noktasıdır. Yani insanın atası olan yarattığın evrimleşmesinin insan denen yaratığa dönüşmesi ile bu süreç yeni bir sürece sıçrar. İnsanın yeryüzünde varoluşu veya tarih sahnesine çıkması; ekolojik verilere göre, yaklaşık yirmi milyon yıl öncesine dayanır. Kuşkusuz bir tür maymun veya hayvanının insana evrimleşmesi daha çok uzun yıllara dayanır. Bu evrim sürecini canlıların varoluş süreci ile özdeş tutmak sanırım pek yanlış olmaz.
Bir sosyal hayvan veya politik hayvan olan insanın, gerçek anlamda insanlaşması günümüzde de sürmektedir. Bu süreç insanlık var oldukça da devam edecektir. Başka bir anlatımla bu süreç, insanın varoluşu ile sınırlı bir akış içinde olacaktır. Bu akış tek düze; çevreden, doğadan ve toplumsal gerçeklerden soyut değildir. Doğa, çevre, ekonomik ve toplumsal koşullarla çevirili ve onunla iç içe bir akıştır. Çünkü, toplumda ve doğada birbiriyle hiç ilişkisi yokmuş gibi görünen olgu ve görüngüler sanılandan daha çok iç içe ve biri biriyle ilintilidir. Kısacası diyalektik bir birlik ve etkileşim söz konusudur. Bu çok bağlantılı, çok nedenli ve çok etkileşimli karmaşık süreçte; var olma savaşını veren insan henüz tam insanlaşmanın olgunluğuna erişememiştir. “Mükemmel” e varma mücadelesini istenç dışı ve bilinçli veren insan; emekleme dönemini aşmış ve doğaya önemli oranda egemen olmuştur. Ancak doğanın önemli sırlarını ve yasalarını bilince çıkaran insan; onu dizginleyip gelişimine ya da işleyişine yön vermeyi başarmıştır. Yasaları değiştirmeyi başaramasa da, yasaları yönlendirmeyi ve onu bilince çıkartarak doğaya karşı özgürlük alanlarını geliştirmiştir. Buna karşılık insanın doğaya karşı zayıflığı ve kimi doğa olaylarına karşı önlem alacak güçten henüz yoksundur. Doğanın bir parçası olan insan, üretim aracı üreterek ve düşünce yetisini var ederek, doğanın bir parçası olarak doğada özerk bir konuma geçmiştir. Dahası önemli oranda doğanın egemen gücü olmuştur. Doğaya karşı var olma savaşında önemli aşamalar kaydetmiş ve önemli mevziler kazanmıştır. Doğa ile mücadelesinde önemli başarılara imza atan insan, kendi toplumsal ilerlemesinde ve iç işleyişinde de önemli tarihsel süreçler yaşamıştır. Ancak, önemli buluşlar yapan ve toplumsal süreçler yaşayan insan; maalesef henüz istenen düzeyin ve özlenen toplumsal yapının çok gerisinde bir süreç yaşamaktadır. Buna paralel olarak istenilenin çok gerisinde bir toplumsal kişilik söz konudur.
Günümüzde insanlık; yarattığı / ürettiği tarihsel birikimin üzerinde yükselen, daha güzel ve daha mutlu bir yaşama ulaşmak için çok daha bilinçli bir savaşım vermektedir. Toplumsal düzeyle koşullu ve çevrili olan bireyin de gerçek anlamda insanlaşması; toplumsal bilincin birey bilincinde karşılık bulması için aynı düzey ve yoğunlukta zorlu bir kavga verilmektedir.
Çalışan, üreten, yani emek sarf eden varlık; doğanın sıradan bir parçası ve eklektik bir devamı olmaktan çıkıp doğanın özerk bir unsuru olur. Başka bir anlatımla bir taraftan doğayı değiştirmeye çalışırken, bir taraftan da kendisini yeniden üretmekte ve dönüştürmektedir. Elbette bu özerklik, doğa ile birlik içindedir. Yalnız üretme yetisi ve emeği ona farklı bir statü kazandırır. Bu doğada bir yabancılaşmayı da birlikte getirir. Doğanın bir parçası olarak doğaya karşı durur. Onu egemenlik altına almaya çalışarak doğaya “ kafa” tutar. Bu karşı duruş ve meydan okuma; üretim sürecinin bir sonucudur. İnsan üretim sürecinde bir tarafta doğayı değiştirirken, emek süreci içinde onu yeniden üreterek aynı zamanda kendi varoluşunun da yeniden üretimin sağlar. Üretim aracı yapma, onu kullanma ve emek sürecinde bulunma; insanın doğanın bir parçası olarak kendi var etmenin ve doğaya egemen olmanın somut ve çarpıcı dışa vurumudur, Emeğin somut ifadesidir. İnsan emeğinin yaratıcılığı ve dönüştürücü gücü ona, doğada tartışılmaz bir konum ve üstünlük sağlamıştır. Doğayı kendi eylemiyle ehlileştirirken; kendisini de her an ve her saat yeniden daha üst düzeyde var ederek, üretim sürecinde farkında olmadan tarih yaratmaktadır. (Devam Edecek)