DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (3)
Proletaryanın Devrimciliği ve Komünist Parti Koşulu
Proletaryanın, toplumsal üretimdeki yer ve konumları; üretim araçlarından yoksun olmalarından düzenle uzlaşmaz çelişkilere sahiptir. Bu onlara kapitalist sistem içinde devrimci bir duruş ve konum kazandırmaktadır. Bu sınıfsal konumlarında dönemin koşullarında devrimin temel gücü ve sınıfsız toplumun kurucusu olarak görülmüştür. Ancak ekonomik ve sosyal sorunların ağırlığında bunalmışlık, eğitimsizlik, onların sınıf bilinciyle buluşmasını zorlaştırmaktadır. Burjuvaziye karşı büyük öfkeleri ve üretim araçlarının özel mülkiyetine doğal karşıtlıkları onları potansiyel devrimci güç yapmıştır. Zincirlerinden başka bir şeylerinin olmaması, onların aynı zamanda kararlılıklarının ifadesidir. Ancak bu 19. yüzyılın Batı-Avrupadaki gerçekliğidir. O günün koşullarında, bu doğru teorik ifade ne var ki, 19. yüzyıldan sonraki ve bugünümüzde tartışma götürür bir durumdur. Yaratılan bütün maddi ve manevi değerlerin gerçek sahibi emekçi sınıflardır/halk yığınlarıdır. Ne var ki, emekçi halklar ekonomiden gelen güçlerine paralel bir örgütlenme, bilinçlenme ve sosyalizmle buluşmayı gerçekleştiremediklerinden, egemenler sınıfı iktidardan uzaklaştırılamamıştır. Bunun elbette, bir çok ekonomik, sosyal, kültürel ve dini nedenleri vardır. Bunlar araştırılıp bilince çıkarılmadan; Marx
ın belirlemesini her tarihsel koşulda tekrarlamak Marksistlik değildir. Dogmatizmdir. Marksizm somut koşulların somut tahlilidir. Gerek proletarya ve gerekse diğer emekçi yığınların ekonomiden gelen bu güçleri, yapıcı veya üretici olduğu kadar; aynı zamanda yıkıcı ve devrimci bir güçtür. Bu devrimci unsurlar öne çıkarılarak, emekçi ve halkları sosyalizmle buluşturup örgütlenme bir anlam ifade eder ve devrimci tarihsel rolünü oynar. Örgütlenmeyen bir işçi ve emekçi yığınları burjuvaziye veya egemenlere servet kazandırmaktan öteye bir pratik gösteremezler. Ayrıca sistemin en yoz ve düşkün sosyal yapısı içinde debelenip dururlar. Başta ezilen halklar ve proletarya olmak üzere; tüm ezilenleri sınıf bilinçleri sosyalizmle buluşturmak komünistlerin ve örgütlerinin temel görevidir. Gerçek bir önderlik, gerçek bir komünist partisiyle olur. Adı ne olursa olsun ama gerçekten komünist partisi ancak bu tarihsel görevi yerine getirebilir. Özcesi, egemenleriyle tarihsel hesaplaşmayı göze alamayan ve onunla hep dirsek temasında olan; revizyonist, oportünist ve sosyal şoven “komünist partiler” bu tarihsel hesaplaşmayı yapmaz. Onların yapacağı kitlelerin devrimci özlem ve enerjisini sistemin potasında eritmektir. Kapitalizmde, üretimin toplumsallaşması ve merkezileşmesi; sosyalizmin ve kesintisiz komünizme geçmenin nesnel koşullarını yaratmıştır.
Nasıl ki, ilkel komünal topluluklarda üretim araçların az gelişmişliği ve artı ürünün olmamasından doğan zorunlu ilkel komünizm yaşandı. Sonra üretim araçların gelişmesi ve artı ürünün oluşması, o topluluğu karşıt bir sisteme evirdi. Yani sınıflı ve sömürücü bir toplum olan köleciliğe evrildi.
Kapitalizm, üretim araçlarının gelişmesi ve toplumsal artı ürünün devasa artışı, en önemlisi de üretimin merkezileşmesi / toplumsallaşması ise üleşimin ve mülkiyetin de toplumsallaşmasını zorunlu kılıyor. Bu aynı zamanda kendi karşıtı bir toplumun nesnel ve tarihsel koşullarıdır. Doğal olarak bu tarihsel gelişme, kendi kişiliğini ve kültürünün de tarihsel temellerini üretiyor. Görüldüğü gibi, birbirini devamı ve bir öncekinin nesnel koşullarının yaratıcı olan toplumsal sistemler, üretici güçlerine denk düşen üretim ilişkileri toplumu kendi ihtiyacına göre dönüşüme uğratmaktadır. Bu sosyolojik değişiklik tedricen olmaktadır. Nitel değişikler veya devrimsel sıçramalar; belli bir nicel birikimin yani belli bir tarihsel evrimin noktalanmasıdır. Ancak nitel değişiklik toplumlarda ( devrim) sonra da bir önceki toplumun bir çok alışkanlık ve anlayışını yeni sürece taşıması engellenememektedir. Yeni toplumsal yapının üretim ilişkileri kendine uygun değişiklikleri süreç içinde gerçekleştirir; kendisine uymayanı ve aykırı olanı ise eler. Ama geçmişin bir çok alışkanlık ve anlayışı bu yeni süreçte kendini idame ettirir. Ve bazı alışkanlıklarını ve anlayışını bu toplumsal yapı içinde farklı biçimde üretir. Yani eskinin tüm olumsuz alışkanlıklarından ve kültüründen kurtulmak uzun bir tarihsel sürecin sorunudur. Devrim ertesinde hemen bunlar gerçekleşemiyor. Bazen eski anlayış ve alışkanlıkların yeni sürece zamanla egemen olma tehlikesi az değildir. Bu nedenle, devrimi korumak devrim yapmaktan daha zordur. Bu sadece karşı devrim hareketleriyle mücadele ile sınırlı değildir. Daha tehlikelisi eski alışkanlık ve anlayışların kendini devrim sürecinde üretmesidir. Eski alışkanlık ve anlayışların tümden tasfiyesi zorlu ve derin bir çok boyutlu mücadele ile gerçekleşebilir. Devrimci uyanıklık ve mücadeleyi zaafa uğratmadan bir mücadele zorunludur. Hem de uzun soluklu.
Bu bağlamda, kapitalizmden sosyalizme geçiş çok daha radikal ve diğer toplumsal devrim geçişlerinden niteliksel farklılıklar taşır. Bir anlamda sosyalist devrimin gerçekleşme anıyla, yani siyasi iktidarın ele geçirilmesiyle içi çe daha uzun bir devrim ve zorlu bir mücadele başlar. İktidarı ele geçiren devrimci güçler, üretim araçlarını kamulaştırarak dev bir devrimci adım atar. Bu ilk eylemdir. Ancak siyasal iktidarın ele geçirilmesi ve üretim araçların özel mülkiyetin toplumsallaştırılmasından daha zor ve çetrefili olan yeni sistemin kültür ve kişiliği yaratmaktır. Bu çok uzun bir tarihsel süreci alır. Eski alışkanlık ve kişilikten kurtulmak en zor ve önemli görevlerden biridir. Marx`ın o dönemin koşullarında öngördüğü kapitalizmden sosyalizme geçiş kısa bir süreç olarak ele alınır. (Devam edecek)